Radyo Kategorisinde “GÜVEN DUYGUSU” Kelimesinden “6” Adet Bulunmuştur.
0
0
Ergenlik dönemi hasat dönemidir, ekilenin biçildiği dönemdir, çocuğun başkalaşım dönemidir. Çocuk bir kamera gibi her halinizi kaydediyor ve içinde kendini şekillendiriyor. Ergenlik dönemi bir problem dönem değildir. Anne baba olmanın temel şartı, çocuğa GÜVEN DUYGUSU verebilmektir. Çocuk nerede kendini güvende hissediyor ise o gruba ait aidiyet duygusu taşır. Çocuğun ihtiyaçları vaktinde ve yeterince karşılanmıyorsa eğer çocuğun GÜVEN DUYGUSU zedelenir.
0
Bir yaşındaki çocuk ruhsal embriyo dönemindedir, anneyle bir duygusal bağ kurmalı ki GÜVEN DUYGUSU gelişsin. Çocukta yeniden GÜVEN DUYGUSU oluşturabilmek yani yeniden bağlanmayı gerçekleştirebilmek için; çocukla birlikte yatın, tensel teması artırın, çocukla birlikte olduğunuz kısıtlı dakikalarda çocukla derin bir duygusal iletişim içinde olun, çocuğunuzun yanında çok konuşmayın, çocuğunuza çok şey söylemeyin ama onun söylediklerini ruhunuzla beraber dinleyin, özellikle göz temasını hiç esirgemeyin, onunla aynı ortamdayken başkalarıyla ilgilendiğinizde çocuğunuz ihmale uğramış olur, zamana karşı duyarlılığı öğretin ve hassas bir şekilde uygulayın, çocuğunuzu hiçbir yere bırakmayın, asla ceza vermeyin, asla kızmayın.
0
Çocuk anneye güvenebildiği kadar hayata güvenebilir. Çocuk GÜVEN DUYGUSU oluşturduğu kadar kendini hayata bağlayabilir. Çocuk ilk önce anneye güven duyar. Her ihtiyacını karşılayan bir anne eğer çocuğun yanındaysa, o takdirde çocuk huzur içerisinde güven atmosferinin içeresinde olmamın keyfini yaşar. Çocuk kendini güvensiz bir ortamda hissediyorsa yalan söyler. Çocuk, ruhen 4 yaşında doğar. Çocuğu 4 yaşından önce anneden ayırırsanız çocuğun ruhu zedelenir; çocukta ilk kaybolacak duygu GÜVEN DUYGUSUdur. Güven duygusu, hayatın temel duygusudur. İlk iki yılda çocuk anneye korkunç derecede ihtiyaç duyar. Eğer çocuk, anneden iki yaşından önce ayrılmışsa ruh ızdırabından inim inim inler. Günümüz çocuklarının en büyük problemi anne babaları tarafından ihmal edilmiş olmasıdır. Günümüz çocuğunun temeldeki sorunu, ihmal edilerek büyüyor olmasıdır.
Kitap Kategorisinde “GÜVEN DUYGUSU” Kelimesinden “5” Adet Bulunmuştur.
Annelik Sanatı
Tanıtım
Kadın yalnızdır aslında… Eşi olsa da, çocukları bulunsa da… Sevincinde yalnız… Ağlamalarında yalnız… Çocukluğunda yalnız, genç kızlığında yalnız… Çaba içindedir herkes, ondan bir şeyler koparmak için… Kimi sevgisizliğinin doyurucusu gibi tanır onu… Kimi yalnızlığının gidericisi gibi… Ve belki karşılıksızlığından olsa gerek, verdiği "iyi eder" insanı…
Bu kitabın adı her ne kadar Annelik Sanatı olsa da; aslında kadınların eşleri için yazıldı... Annelerin çocukları için… Bir annenin yalnızlığının derinliğini görmek... Ona gerçekten "eşlik" etmek… Ona eşlik ederken, onunla iyi olmak isteyenler için yazıldı… Bir kadının öfkesinin çocuksu zayıflıklarını örtme çabası, kızgınlıklarınınsa artık bunaldığının işareti olduğunu fark etmek isteyenler için yazıldı… Ve belki kendinin nasıl bir anne olduğunu aynada görmek isteyen anneler için yazıldı…
İçindekiler
Önsöz ……………………………….……………………………………………...........13
Birinci Bölüm
ANNELER NEDEN ANNELİK YAPAMAZ? …………………………………….......15
Bir sanattır annelik ……………………………………………………...…......................17
Çocuk terbiyesinde iyi niyet ve şefkat yeterli değil mi? ………………………………... 18
Çocuk terbiye etmek, orkestra şefliği yapmaya benzer ………………………………….18
Annenin taşıma kapasitesi ne kadardır?………………………………………………......19
Sırtında taşıdığı yükler, annenin annelik yapmasına engel olur ……………………….…20
Annenin kendisiyle tanışması……………………………………………………………..21
Peki, anne kendisini nasıl tanıyabilir?…………………………………………………….22
Annenin kendini tanıma rehberi…………………………………………………………..23
1. Annenin yaşama sevinci var mı?……………………………………………….........23
2. Anneye, annelik statüsü verilmiş mi?……………………………………………..…27
3. Anne çocuğunu diledjği gibi terbiye etme özgüllüğüne sahip mi?…………………..28
4. Anne ilk dört yaşına kadar annesinden uzun süreli ayrı kalmış mı?............................29
5. Anne inançlı mı?…………………………………………………………………......30
6. Anne şiddetin hâkim olduğu bir ailede mi yetışti?…………………………………...31
7. Anne geçmişte herhangi bir taciz veya tecavüz yaşamış mı?………………………...32
8. Anne, aileden yeterince destek alıyor mu?…………………………………………...33
9. Anne isteyerek mi çocuk sahibi oldu?………………………………………………..35
10. Anne, çocuğu benimsemiş mi?……………………………………………………....35
11. Anne, eşini seviyor mu, benimsemiş mi?………………………………………….....37
12. Anne, eşi tarafından seviliyor mu, benimsenmiş mi?………………………………...38
13. Annenin sanal bağımlılığı var mı?……………………………………………………39
14. Anne sigara, alkol ve uyuşturucu kullanıyor mu?………………………………….....40
15. Annenin yeterince sosyal yaşantısı var mı?…………………………………………...42
16. Anne kişisel karakter olarak hırslı ve öfkeli mi?……………………………………...42
17. Anne çocuk terbiyesinde bilinçli mi?…………………………………………………43
16. Anne kendi merkezciliğinden çıkabilmiş mi?………………………………………...44
19. Annenin cinsel yaşantısı normal mi?………………………………………………….45
20. Annenin empati yeteneği var mı?……………………………………………………..46
21. Anne yeterince uykusunu alabiliyor mu?……………………………………………...47
22. Annenin yemek düzeni var mı?………………………………………………………..49
23. Annenin gün planlaması var mı?………………………………………………………50
24. Annenin hâlâ enerjisi var mı?………………………………………………………… 51
25. Anne yeterince hareket ediyor mu?…………………………………………………....52
26. Annenin kariyer planı var mı?………………………………………………………....52
27. Annenin fiziksel bir rahatsızlığı var mı?……………………………………………....54
28. Anne ekonomik olarak rahat mı?……………………………………………………...54
Üzerinizdeki yük tablosu…………………………………………………………………....56
Cevaplar nasıl değerlendirilmelidir?………………………………………………………57
9 puan ve üzeri yük: “Kriz’’……………………………………………………………….57
7-8 puanlık yük: ‘Kritik dönem”………………………………………………………… .58
5-6 puanlık yük: ‘Problem”………………………………………………………………..60
4 puanlık yük: “Anormallik başlangıcı”…………………………………………………...62
2-3 puanlık yük: “Dikkat, dengeler bozulabilir!”…………………………………………..63
1 puan ve daha az…………………………………………………………………………...65
Taşıma kapasitesinin üzerinde yük taşımak, kısır döngünün başlangıcıdır………………......66
İkinci Bölüm
ANNENİN ÇOCUĞUNU TANIMA SÜRECİ ………………………………………..........73
Çocuğun tanınması………………………………………………………………………..…..75
Yetişkinlerin üzerindeki çocukluk dönemi izleri………………………………………….......76
Anne kendi “ben”liğinden sıyrılmadıkça çocuğunu tanıyamaz………………………….........81
Bencil anne yoktur; ama…………………………………………………………………….....81
Benmerkezci anne ile bencil anne arasında ne fark vardır?........................................................81
Peki, anne neden çocuğunu yok ederek kendini çocuğunda yaşatır?…………………........….83
Benmerkezci annelerin elinde izzet savaşı veren çocuklar……………………………......…..85
Hayvan terbiye eder gibi insan terbiye edilmez ki!……………………………………............87
Anne çocuğuna verdiği zararı fark etse bile……………………………………………...........90
“Ne derler?” diye çocuk terbiyesi, çocuğu tanımaya engeldir…………………………...........93
“Herkes mi yanlış yapıyor?” yargısı, çocuk tanımaya engeldir………………………….........94
“Gerçek ben” ve “sahte ben”li çocuklar…………………………………………………........95
ÇOCUKLUK DÖNEMİ (0-7 YAŞ)……………………………………………………........98
0-4 yaş çocukluğun gücü ……………………………………………………………….......98
Doğal annelik yeterli…………………………………………………………………….........99
Bu dönemde çocuğun ihtiyaçları anında giderilmelidir………………………………..........104
0-4 yaş döneminde çocuğun GÜVEN DUYGUSUna ihtiyacı………………………………......…105
Çalışan anneler ve çocukluk dönemi ihtiyaçları……………………………………...….......107
İhmal edilmiş çocukluk sendromu……………………………………………………...........110
Davranış kodu nedir?…………………………………………………………………….......112
Çalışan anneler bakıcı tutmasın mı?……………………………………………………........113
0-4 ila 4-7 yaş dönemi arasındaki farklar………………………………………………........114
4-7 YAŞ GRUBU ÇOCUKLAR……………………………………………………….......120
Çocuğa kurallar nasıl öğretilir?………………………………………………………...........121
Kural, çocuk tarafından içselleşmişse kuraldır……………………………………....…........121
1. Çocuk sadece kendisi için konulmuş kuralları dinlemek istemez……………………...122
2. Kurallar çocuğun gerçekleriyle uyum içinde olmalıdır………………………………...124
3. Kurallar rastgele zamanda ve rastgele yerde öğretilemez……………………………....125
4. Çocuk ikna olmaktan hoşlanmaz………………………………………………………..127
5. Kurallar gerçekçi ve samimi olmalıdır………………………………………………….128
6. Bir kurala uyma, başka bir şarta bağlanmamalı………………………………………....129
Sosyalleşme ihtiyacı……………………………………………………………………..........130
“Kal” ile değil, “hal” ile terbiye………………………………………………………............132
7-14 YAŞ DÖNEMİ……………………………………………………………………….....133
Metafizik varlıklara ait sorular ………………………………………………………….........135
Yedi yaş grubu çocuklar artık “efendi” olur……………………………………………..........137
Sosyal çevreye katılım……………………………………………………………….…..........138
7-14 yaş çocukları ve “yalan”……………………………………………………….…...........140
Ahlakî eğitim…………………………………………………………………………….........142
Ön ergenlik……………………………………………………………………….……...........143
14-21 YAŞ ERGENLİK DÖNEMİ………………………………………………..…..........144
Erkek çocuk suçluluk psikolojisine girer………………………………………………..........145
Kız çocuk, anneye ihtiyaç duyar…………………………………………...…………........…145
Ergen çocuk eleştirilere tahammül göstermez…………………………………………..........146
Ergen çocuk her an yoldan çıkmaya hazırdır…………………………………...…….......….147
Ergenlik, bir problem dönemi değildir……………………………………..………….......…148
Üçüncü Bölüm
AİLE İÇİNDEKİ ROL KARMAŞASI VE ÇOCUĞUN ANNE BABA İHTİYACI……………………………………………………………………………….....153
Anne-baba aile içinde hangi rolü oynuyor?…………………………………………….....155
Aile bireyleri rollerini biliyor mu?……………………………………………………...…156
Baba olmadan anne, annelik yapabilir mi?……………………………………………......157
Neden anneler, babalık yapamaz……………………………………………………….....160
Baba, ailede “otorite temsilcisi”dir…………………………………………………...…...162
Anne, ailede “stabilizatör”dür………………………………………………………….....164
Çocuğun dünyası anneden ayrı, babadan ayrı beslenir……………………………..….....167
İyi bir baba olmanın metodu: İstişare………………………………...…………………...170
1. İstişare, vakti sabit olan bir gün ve saatte yapılır…………………………………....170
2. İstişare belli bir ciddiyeti gerektirir………………………………………….…........171
3. İstişarenin bir yöneticisi olmalı……………………………………………………...173
4. İstişareye katılım belli bir yaşı gerektirir………………………………………….....174
5. İstişarede kararlar oy birliğiyle alınır………………………………………………...175
6. İstişare aile sorunlarının çözüm adresi olarak bilinmelidir………………………...…175
7. İstişare, çocukların statü kazandığı yerdir………………………………………….....176
8. İstişare masası, kavga edilecek yer delildir………………………………………...…177
9. İstişarede alınan kararlar bir deftere yazılmalıdır…………………………………......177
Dördüncü Bölüm
ÇOCUK TERBİYESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?…………………............179
Çocuk terbiyesi nedir?……………………………………………………………................181
İyi eğitim almak, iyi terbiye olmak demek değildir ………………………………….......183
Çocuk terbiyesinde hedef nedir?…………………………………………………….….......183
Terbiye ve eğitimdeki temel fark nedir?………………………………………………........184
Referans aldığınız değerler nelerdir?……………………………………………….…........185
Normal mi anormal mi?……………………………………………………………….........186
Kime göre normal, kime göre anormal?……………………………………………..…......187
Çocuklar neden aile içindeki normlarla çatışırlar?……………………………………........190
Çocuğunuz küçükken neredeydiniz?…………………………………………………….....191
Anormal davranışlar, çocuğun dünyasına giren yeni “birileri”yle gün yüzüne çıkar………………………………………………………………………............................192
Çocuğun, ailenin değerlerini terk ediş süreci nasıl yaşanır?………………………..............194
1. Çocuğun aile içinde Kendi yerini bulamaması……………………………………......194
2. Çocuğa aile içinde statüsünün verilmemesi………………………………………...…196
3. Çocuğun anne babayı samimi ve güvenilir bulmaması…………………………….....197
4. Çocuk ile anne-babanın beklentilerinin çatışması…………………………………......199
a. Gerçekçi olmayan beklentiler……………………………………………………..…200
b. Hayallere ve uhdelere çocuğun alet edilmesi………………………………………..201
c. Çocuktan onayı alınmamış beklentiler……………………………………………….201
d. Çocuğun beklentilerine ailenin ilgisiz kalması……………………………………....202
5. Anne babanın ebeveynlik statüsünü kaybetmesi…………………………………….....203
6. Çocuğun yaşından büyük olaylarla erken yaşta tanışması……………………………..204
7. Aile ile çocuk arasındaki ergenlik dönemi doku uyuşmazlığına
vaktinde çözüm üretilememesi……………………………………………………………....204
8. Aile içindeki iletişimin sağlıksız yürümesi…………………………………………….205
Önsöz
Annelik, hiçbir şeye benzemez; ne baba ne amca ne de teyze olmaya… Yorucu, yıpratıcı ve kendini yaşamaktan vazgeçirici bir tercihtir anneliktir…
Bir bahçıvan sabrıyla gül dikmek ve dikilen o gülün başında yılmadan, yorulmadan beklemektir “annelik sanatı”… Onu yağmurdan korumak… Doludan sakınmak… İlkbaharda budamak… Yaz sıcağında sulamak… Kışın “Solacak mı acaba?” diye endişe etmektir…
Böylesi hassas bir işin başındaki anne ne kadar rahat ve huzur içindeyse o anneden yetişen güller de o denli güzel ve huzur verici olacaktır. Eğer anne, rahat ve huzurlu bir ortamda değilse, bir çocuk gibi tersleniyor ve azarlanıyorsa, eşiyle bir türlü bitmeyen sorunlar içinde, boğulacak gibi oluyorsa, bir yandan kayınvalide bir yandan görümceler bir yandan da tam olarak güven duyamadığı dost ve akrabalar arasında varlık mücadelesi veriyorsa, ötesinde “Acaba bir teselli olur mu?” diye beklediği eşini de yanında hissedemiyorsa tabii ki onun elinde yetişen güllerin rengi solgun, çiçeklerin boynu bükük olacaktır; tıpkı kendisi gibi…
Ve gariptir annelerden hep “anne gibi anne olma”ları beklenir ve anneye verilen her bir nasihatte, “Anne dediğin fedakâr olmalıdır” denir ve ilave edilir: “Anne dediğin kendi hayatını yaşamamalıdır. Eşinin ailesine saygıda kusur etmemelidir. Evini çekip çevirmelidir. Çocuklarına gözü gibi bakmalıdır.”
Peki; anne insan değil mi? Bunca şeyi tek başına mı yapmalıdır yoksa annenin yanında ona “eş”lik edecek bir de baba mı olmalıdır? Anneye, bir anne şefkatiyle sahip çıkıp “kızım” diyerek kanatlarının altına alacak bir kayınvalide gerekli değil midir?
Annenin sığındığı dualar başına yıkılıyorken, teselli beklediği simalar kendine kaş çatıyorken, parmak sallıyorken o anne ne kadar annelik yapabilir ki?
İşte bu kitap, bir yandan “Annelik Sanatı” nın nasıl olacağını, bir gül fidanının nasıl çapalanıp, nasıl sulanacağını anlatırken bir yandan da annenin annelik yapmasına tesir eden tüm faktörleri ele alıyor…
Bu kitap sadece anneler için değil, annelere “eş” lik etmek isteyen babalara yönelik olarak da hazırlandı…Umarız; hem anneler hem de annelerin yanında bulunan herkes için faydalı olur…Bir annenin dünyasına doğru iyi seyirler dileğiyle…
1.ANNELER NEDEN ANNELİK YAPAMAZ?
Hiçbir anne "Acaba ben iyi bir anne miyim?" diye tereddüt etmemelidir. Bütün anneler, bir anne kadar şefkatli, bir anne kadar koruyucu, bir anne kadar sevgi doludur... Yeryüzünde hiçbir anne, çocukları için kendini feda etmekten bir an bile tereddüt etmez. Korkak bir anne tavuk bile civcivlerinin tehlikede olduğunu hissettiğinde, ölümü göze alıp yavrularına göz diken tehlikeye karşı baş kaldırmıyor mu? Korkak bir tavuk bile yavrusuna karşı şefkat taşıyorsa ve taşıdığı şefkat onu kahramanca yavrusunu korumaya itiyorsa bu satırları okuyan bir anne nasıl olurda çocuğuna karşı "Ben iyi bir anne miyim?" diye tereddüt taşır ki?
Peki, anneler çocuklarına karşı, bu kadar iyi niyetli ve şefkatli oldukları halde, çocuk terbiyesi neden çok defa hayal kırıklıklarıyla sonuçlanıyor? Terbiyede iyi niyet ve şefkat yeterli değil mi? Bal kokulu şefkat ağacı annelerden nasıl oluyor da zehirli meyveler yetişiyor? Acaba nerede hata yapılıyor da bir zamanların mis kokulu bebekleri, anne babasına kan kusturacak kadar vicdansız olabiliyor?
-Annenin çok iyi niyetli bir anne olması çocuğun iyi yetişmiş bir çocuk olması için yeterli değildir.
-Çocuk terbiyesinin en önemli faktörlerinden biri annenin kendi içine doğru derinleşmiş ve kendisi ile tanışmış olmasıdır.
-Birçok anne, sırtında taşıdığı yüklerin verdiği sıkıntıdan dolayı çocuğuna karşı hoşgörüsüz davranmaktadır.
-Babanın doğumdan hemen sonra duygusal olarak annenin yanında bulunması bir anne için oldukça önemlidir.
-Çocuk terbiyesinin en önemli unsuru yaşama sevincidir.
-Anne çocuğuna fena muamelede bulunurken çoğu defa “hak etmese dövmem” diye kendisini savunur. Halbuki…
-Hayatı olduğu gibi kabul etmek, annenin yaşama sevincini artırır.
-Bir anneye yapılacak en büyük eziyet, ona annelik statüsünün verilmemiş olmasıdır.
-Bir annenin, annelikten en hoşlandığı durumlardan biri de çocuğuna karşı kendini sorumlu hissettiği anlardır.
-Çocuklarını yetiştirmeye çalışan bir anneye, aşırı müdahalede bulunmak, annenin annelik yapma becerisini zedeler.
-Çocukluk yıllarında şiddet görerek yetişmiş anneler, maalesef kendi çocuklarına karşı şiddet uygulamaktadır. Çünkü şiddet, psikolojik bulaşıcılık taşır.
-Çocuğa yönelen psikolojik ve duygusal şiddet, çocuğun ruhunda en az fiziksel şiddet kadar derin izler bırakmaktadır.
-Geçmişte yaşanılan hiçbir şeyden dolayı, bütün bir ömür harap edilmemelidir.
-Annenin çocuk sahibi olmaya hazır olması, annelik yapabilmesi açısından çok önemlidir.
-Anne, kendisini anne olduğuna inandırmakta zorluk çekiyorsa çocuğunu benimsemesi zordur.
-Bütün anneler, eşleri tarafından bir eş olarak sevilmek ve kabul görülmek ister.
-İnternetteki sanal sohbetler ve arkadaşlıklar, günümüz anneleri için en sinsi tehlikelerden biridir.
-Annelik, zayıf refleksle yapılabilecek bir görev değildir.
-Anne, genç kızlık dönemindeki gibi sosyal hayatını devam ettirmekte ısrar ederse kendisine ve çocuğuna zarar verebilir.
-Anne adım adım bilinçlendikçe adım adım üzerindeki yükten kurtulur.
-Anne “ben” merkezcilikten çıkamamışsa büyük bir ihtimalle, çocuğunu kendi hayatını zorlaştıran bir etken olarak görüyordur.
-Bir çocuğun duygularını en iyi şekilde hissedebilen kişi anne, bir çocuğu en iyi şekilde anlayabilen kişi de çok defa babadır.
-Uykusuzluğun verdiği psikolojik baskı altında gününü devam ettiren bir anneden, sağlıklı kararlar ve davranışlar beklenemez.
-Bilinçsiz rejim yapan bir annenin saldırgan ve daha olumsuz olması kaçınılmazdır.
-Düzensiz bir hayat, annenin istediği gibi bir annelik yapmasına engel teşkil edecektir.
-Düzenli spor yapan bir annenin psikolojisiyle, vücudunu hiç çalıştırmayan bir anneninki arasında ciddi fark vardır.
-Birçok anne kariyer planlamasında çocuklarının negatif tesiri olduğunu düşünmektedir.
-Bireyselci toplumlarda, ailenin maddi durumunun yetersizliği, yaşantıyı doğrudan bozar.
-Annenin gereksiz yere bağırmalarının veya hırçın davranışlarının altında yatan; üzerinde taşıdığı yüklerdir.
-Anne, üzerindeki yüklerle çocuk terbiyesinde başarılı olamaz.
-Annenin kendi iç dünyasına bilinçli gözlemler yapması ve bu gözlemlerde elde ettiği kırık noktaları düzeltmek için çaba sarf etmesi oldukça önemlidir.
-Sahiplenme bağı, anneye çocuğunun üzerinde istediği gibi tasarruf hakkının olduğunu düşündürür.
-Hiçbir anne çocuklarının üzerinde bir “sömürü bağı” kurmamalı ve onları kendi “malı” gibi görmemelidir.
-Annelerin çok defa çocuklarını durdurmak için kullandıkları yöntemin masum(!) adı, “ceza” dır…
-Annenin asıl problemi bulunmadıkça ve asıl problemin çözümünde destek olunmadıkça çocuklarına karşı sergilediği hırçınlık ve şiddet eğilimli davranışların da son bulması oldukça zordur.
-Çocuk, anne babanın vesilesiyle dünyaya gelmiş olsa da ayrı bir yaşam hakkına sahiptir.
2.ANNENİN ÇOCUĞUNU TANIMA SÜRECİ
Peki, annenin kendisini tanıması ve nasıl bir ortamda çocuk yetiştirdiğini fark etmesi yeterli midir? Cevabımız, tabii ki "Hayır" olacaktır. Zira çocuk terbiyesinin ana unsurlarından biri de çocuğun tanınmasıdır. Yani sahip olunan çocuk, tanınmadan "çocuk terbiyesi" olmaz... Kucağında tuttuğu yavrusunun hangi özelliklere sahip olduğunu bilmedikçe, gözlem yapma yeteneğini geliştirmedikçe ve çocuğunun gelişim dönemleri içinde nasıl davranacağını öğrenmedikçe annenin çocuk terbiyesinde başarılı olması oldukça zordur. Bu nedenle çocuk terbiyesinin üç önemli unsurundan bahsetmekte fayda var. Bunlardan biri annenin bilinçlenmesi, diğeri çocuğun tanınması ve üçüncüsü de çocuk terbiyesinde kullanılan metotların doğru olmasıdır.
Her bir yetişkin bir zamanlar çocuktur. Yaşanan o çocukluk dönemi, artık hatırlanması imkansız hatıralar arasında, bilinçaltındaki çelik kasanın içinde, sır gibi saklıdır. İşte o sır dolu çelik kasanın içindeki bilgilerden dolayı bugün yetişkinler böyledir. Nasıl ki her bir insanın kaşı, gözü DNA’sında gizlidir; o minicik DNA’lar koca bir insanın bütün şifrelerini barındırmaktadır; çocukluk yıllarında yaşanan bütün olaylar da DNA şifreleri gibi insan davranışlarının temel kodlarını oluşturmaktadır…
-Çocuk terbiyesinin üç önemli unsuru vardır. Bunlardan biri annenin bilinçlenmesi, diğeri çocuğun tanınması ve üçüncüsü de çocuk terbiyesinde kullanılan metotların doğru olmasıdır.
-İnsan şuan üzerinde taşıdığı anlamsız davranışlarının birçoğunu daha çocukluğunun o güçsüz ve çaresiz dönemlerinde yediği darbelerin acısı ile kazanmıştır.
-Her anne yanı başında büyüyen çocuklarının çocukluk dönemini, bir baykuş ciddiyetiyle takip etmeli ve önemsemelidir.
-Anneyi çocuğuna karşı “kör” eden şey, annenin kendi “ben” liğidir.
-Benmerkezci bir anne çocuğuna çok tutkundur. Çocuğunu çok sever. O yüzden farkında olmadan her şeyi çocuğunun adına düşünür. Onun adına karar verir.
-Benmerkezci anne, çocuğunun kendisinden habersiz adım atmamasını sağlar.
-Çocuklarına tarafsız gözle bakamayan bir anne, çocuklarını tanıyamaz.
-Günümüz annelerinin en büyük yanılgısı, “farkında olmadan” çocuk terbiyesinde hayvan terbiye usullerini kullanmalarıdır.
-Çocuk cezayla değil; vicdani kabulle ve ruhuyla terbiye olur.
-Hayvan terbiye eder gibi insan terbiye etme usulleri uygulanan evin içinde gün boyunca anne yorgun ve çaresiz, çocuk hırçın ve arsız olur.
-Annenin üzerindeki yükler, tadıyla annelik yapmaya engeldir.
-Birçok anne, dikkat etse çocuğuna karşı kullandığı pek çok yöntemin aslında annesinden kendisine miras kaldığını fark edecektir.
-Anne farkında olmasa da çocuklarına kendi annesinin gözüyle bakmaktadır.
-Günümüzde anneler, fıtri bir anne-çocuk ilişkisi yaşamak yerine “Etraf ne der?” diye suni bir anneliğe mecbur bırakılmaktadır.
-Bir annenin çocuğunu tanıyabilmesi için kendi hallerinin farkına varması gerekir.
-Çocuk, kendi ruhuna bir saldırı hissederse kendi dünyasını çevresine sergilemekten vazgeçer.
-Çocuk 0-4 yaş arasında karşı konulmaz bir öğrenme arzusuyla, hedefine doğru yönelir.
-Anne, çocuğunun ruhen sağlıklı olmasını istiyorsa onun içinden gelen öğrenme isteğinin önüne geçmemelidir.
-Bir çocuğun dört yaşına kadar en önemli işi, eşyalarla olaylar arasındaki ilişkileri kavramaya çalışmaktır.
-Çocuk öğrenmeye yönelmişken annenin engelleyici veya yasak koyucu tutumu çocuğu hırçınlaştırır ve öfkelendirir.
-0-4 yaş dönemi evresinde annenin en önemli görevi, çocuğunun ihtiyaçlarını anında gidermek ve onun öğrenme sürecinin önüne asla geçmemektir.
-Anne, gereksiz korkulara kapılmadan, çocuğunun tüm ihtiyaçlarını anında hissetmeli ve bu ihtiyaçları koşulsuz bir sevgiyle yerine getirmelidir.
-Çocukluk döneminde güven bunalımı yaşayan çocuk, yetişkinlik döneminde de her an tedirgin ve çevresine karşı güvensizdir.
-Çalışan bir anne her ne kadar çocuğunun kendisine ihtiyaç duymadığına kendisini inandırsa da vicdanı rahat değildir.
-İhmal edilmiş çocukluk sendromu geçiren çocuk, genellikle içe kapanır.
-Bakıcı kadın sendromu bir aileyle çocuk arasında sözel olmayan iletişimin darbe yemesine sebep olur.
-Bir annenin ilk dört yılda bebeğini terk etmemesi gerekir.
-0-4 yaş döneminde çocuklar, önlerine engel çıkartıldıkça “mızmız” ve “inatçı” olur…
-Çocuk 0-4 yaş döneminde kendi ruhunu doyasıya yaşamalıdır.
-“Yapma” ikazı çocuğa bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterir.
-Anne kalabalık cümlelerle, anlaşılması zor ifadelerle çocuğun zihnini yormamalıdır.
-Bir annenin en korktuğu şey “söz dinlemeyen çocuk” tur.
-Çocuklar dört yaşına kadar kuralları anlamaz ve gereksiz bulur.
-Çocuk terbiyesinde ana unsur, çocukla çatışmadan çocuk terbiyesidir.
-Çocuğuna sosyal yaşam kurallarını öğretmeye çalışan bir anne, aceleci olmamalıdır.
-Çocuktan yapabildiğinin ötesinde bir şeyler beklemek gerçekçi olmaz.
-Çocuğunun gerçeklerinden uzak beklentiler kuran anne, her zaman hüsran içindedir.
-Çocuk, yaşam kurallarını hissederek öğrenmelidir.
-Hiçbir çocuk, kendisinin konuya ikna edilmesinden hoşlanmaz.
-Annelik ve sevgi hiçbir şarta bağlanmamalı, çocuklardan beklenilen davranışlar hiçbir şarta bağlanarak istenmemelidir.
-Çocuk; aile içinde kendisi gibi düşünen, kendisi gibi şımaran bir kardeşe ihtiyaç duymaya başlar.
-Çocuk, kardeşleri varsa sosyal hayatta kendisini güçlü hisseder.
-Bir annenin asla yapmaması gereken davranışlardan biri, başkalarının arkasından konuşmaktır.
-Yedi yaş grubu çocuklar, artık neyin somut neyin soyut olduğunu kavrama aralığındadır.
-Anne, çocuğun sorduğu sorulunun cevabını bilmiyorsa cevabı biliyormuş gibi yapmamalıdır.
-Yedi yaş, çocuk gelişimi açısından oldukça önemlidir. Çünkü bu yaşta artık çocuklar minik yetişkindir.
-Çocuğun sosyal çevrede olup bitenlere ilgiyle yaklaşması, anne baba tarafından çok ciddiye alınmalıdır.
-Anne, çocuğun hata yapmasına fırsat verebilecek olgunluğa sahip olmalıdır.
-Ergenlik, çocuktaki yetişkin ruhun ortaya çıkış aşamasıdır.
-Ergen çocuk, anne babasıyla anlaşamaz değil de genelde anne babalar, ergen çocuklarıyla anlaşamazlar.
-Ergen çocuğu olanları bekleyen en önemli tehlike “kötü örnek olan insan” dır.
-Ergenin bir teselliciye her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.
-Ergene illaki bir şey öğretilmesi gerekiyorsa bu, tartışma ortamından uzak bir atmosferde olmalıdır.
3.AİLE İÇİNDEKİ ROL KARMAŞASI VE ÇOCUĞUN ANNE BABA İHTİYACI
Annenin kendisini tanıması ve kendi davranışlarını bilinçli bir şekilde sergiliyor olması, çocuk terbiyesinde yeterli midir? Tabii ki hayır. Her ne kadar anne, sırtında geçmişten kaynaklanan yükleri indirse de çocuğuna davranışları çok olumlu ve bilinçli olsa da çocuk terbiyesi, sadece anneyle bitecek bir konu değildir. Aile içinde çocuk terbiyesinin iki başrol oyuncusu vardır. Biri anne, diğeri de babadır.
Anne çok sağlıklı ve bilinçli olmasına karşın baba, annenin yaptığı her şeyi yıkıp geçiyorsa ne olacak? Ya da annenin çocuğuna aktardığı, kendi değerlerini, ahlak kurallarını ve düzenli davranış kalıplarını bir çırpıda yerle bir ediyorsa ne olacak?
-Günümüz hayat şartları anneyi, hem annelik hem de babalık rolünü yapmaya zorlamaktadır.
-Babanın ihmalinden boşalan babalık görevini de anne yapmaya kalkarsa o evin içi “kaos” a döner.
-Baba olmadan annenin annelik yapması oldukça zordur.
-Otoriter olmak, asla zor kullanmak, asık suratlı ve sert yapılı anlamına gelmemelidir.
-Babanın aile içindeki otoritesini kullanamaması sorunlu bir aile yapısının oluşmasına neden olur.
-Babanın “doğal otorite” olmasının onayını “anne” vermektedir.
-Sevgi, bir ihtiyaçtır. Çocuk, annesinin esirgediği sevgiyi, dış dünyada aramaya başlayacaktır.
-Çocuk babadan kaçtığında, anne sevgi dolu kucağını açmalıdır.
-Baba ilgisinden mahrum kalan erkek çocuklarda kararsızlık, kuralsızlık ve iradesizlik gözlenir.
-Baba ilgisinden mahrum kalan kız çocuklarda huzursuzluk, hırçınlık ve sığınma ihtiyacındaki doyumsuzluk gözlenir.
-İstişaresiz aile, aile olmanın en önemli özelliğini taşımıyor demektir.
-Aile içindeki istişarenin gün ve saati, her fert tarafından bilinmeli, gün ve saat sabit olmalıdır.
-İstişareyle çocuklar, seviyeli bir şekilde fikir alışverişinde bulunmayı yaşayarak öğrenir.
-İstişare masası, ailede herkesin kendi değerini en iyi gördüğü yer olmalıdır.
-Aile istişareleri, ailenin en ciddi mekanizması olarak görülmelidir.
4. ÇOCUK TERBİYESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Bir anne “Ben çocuğumu saygılı, ahlaklı ve dürüst olarak eğitmek istiyorum” diyorsa bu annenin çocuk eğitimi diye kastettiği şey aslında çocuk terbiyesidir. Anneler çok defa farkında olmadan “çocuk terbiyesi” yerine “çocuk eğitimi” kelimesini kullanmaktadır.
Peki çocuk eğitimi ile çocuk terbiyesi arasında ne fark vardır? Çocuk eğitiminde, genellikle ahlaki kural ve değerler ön planda değildir. Halbuki çocuk terbiyesinde, çocuğu eğitmek için kullanılan yol ve yöntemlerde, sosyal kabul görmüş değerlerden, ahlak, din, kültür gibi değerlerden referans alınır.
-Eğitim, belirli bir konuda bilgi, beceri ve tecrübe kazandırmaya denilir.
-İyi eğitim almış çocuk, iyi terbiye almış demek değildir.
-Birçok aile, normlara kaynak olarak kendi dini değerlerini veya mahalli kültürlerini esas almaktadır.
-Çocuklarıyla çatışma yaşamak istemeyen bir ailenin normları, dünyanın her yerinde değişmeyecek karakterde olmalıdır.
-Normal denilen şey, din, ahlak, evrensel kabul görmüş değerler içinde yerini alır.
-Çocuğun öğrenmeye çalıştığı konuyla, ailenin öğretmeye çalıştığı konu çelişirse aile kendi normlarını aktarırken sorunlar yaşar.
-Çocuk, başka bir grubun içinde kendini daha iyi ifade edebiliyorsa yavaş yavaş o grubun “norm” larını kabul edecektir.
-Çocuk, biyolojik ve psikolojik olarak anne ve babadan bağımsız bir bireydirÇocuk, ailenin içinde kendi duygularını tam bulamadığı için çok defa, kendisini anlayan birilerine ihtiyaç duyar.
-Çocuğa hak ettiği dönemde, hak ettiği statünün verilmemesi, onu evden ve evin sahip olduğu değerlerden uzaklaştırır.
-Çocuklarının vicdanında yalancı, çıkarcı ve samimi olmayan kişilerin yer edinmesi çok zordur; bunlar anne baba bile olsa.
-Çocuk, vicdanındaki normları, normlar değerli olduğu için değil, anne baba değerli olduğu için kutsal kabul eder.
-Çocuklar, anne babalarınkini değil, kendi hayallerini gerçekleştirmeye çalışırken daha mutludurlar.
-Anne babaların beklentileri çocuk tarafından onaylanmamış ve kabul görmemişse bu, anne babaları hayal kırıklığına uğratabilir.
-Anne babanın statü kaybı çocuğun anormalleşme sürecini hızlandırır.
-Ergenlik döneminde yaşanan sorunlar, çocuğun anormalleşme sürecine katkı sağlar.
Pozitif İletişim
Tanıtım
Eş eşi ya terapi eder ya da terapiye muhtaç eder.
Günümüzde eşler birbirlerini varolduğu hali ile kabul etmedikleri içindir ki, evlilikler incitici bir mücadele alanına dönüşüyor. Kişiler birbirlerini değiştirmek, dönüştürmek ve başkalaştırmak için mücadeleye girerken, koca bir yaşam, yıpranmışlıklar içinde geçip gidiyor.
Kimi zaman, kadın erkekleştikçe, erkek pasifleşiyor; erkek pasifleştikçe, kadın agresifleşiyor. Kimi zaman ise, erkek agresifleştikçe, kadın çaresizleşiyor; kadın çaresizleştikçe arada çocuklar eziliyor.
Halbuki mutluluğun temel esası 'koşulsuz saygı' ve kişinin 'varolduğu hali ile kabul edilmesi'dir.
Ve insan gördüğü, baskı ve zorlamalar kadar değil, 'kendi olmasına izin verildiği kadar' insandır.
Sağlıklı çocuk da, ceza ile korkutularak veya mükâfat ile yönlendirilerek 'davranış kazandırılmış' çocuk değildir. Sağlıklı çocuk; bir davranış 'yanlış' olduğu için o davranıştan uzak durabilecek 'iradeyi' kazanmış çocuktur.
İşte bu kitap bütün bunlardan bahsediyor. Belki de, aile içinde pozitif bir yaşam için gözden kaçırılan ayrıntıları sunuyor.
İçindekiler
Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... 9
Birinci Bölüm: Aile İçi İletişim
Aile İçi İletişimde ‘Kalite. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................................... 13
Hissî-duyusal iletişim, zihinsel iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 14
Ailede GÜVEN DUYGUSU Nasıl Oluşur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................23
İletişimde benliğin tehdit algısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .........................26
Benliği tehdit eden iletişim sözleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
İletişimde ‘negatif tetikleme’ nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. 28
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................31
Dolaylı benlik saldırısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... 32
Aile içi iletişimde ‘evet’in gücünü keşfetmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 34
Aile içi iletişimde sesin tonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... 36
Aile İçi İletişim ve Problem Çözme Yeteneği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................... . ...... . 39
Aile ferdî kararlarla mı, ‘şahs-ı manevî’ olarak mı yönetilmelidir? .........................................42
Sosyallik Aile İçinde Başlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................45
Kaliteli iletişim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... 46
Aile: ilk sosyal çevre . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ 47
Tartışmalarınızı Çocukların Yanında Yapın Ama... . . . . . . . . . . . . . ............................. ...... . . 49
Tartışma kültürü oluşmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . 50
Anne-babası tartışan çocuk, kendini suçlu hisseder . . . . . . . . . . . . . ....................................... 51
Çocuğun gözündeki kara dev: anne-baba tartışması . . . . . . . . . . . ........................................... 52
Çözüme kavuşmayan tartışmaların sonucu: dikkat dağınıklığı, hiperaktiflik . . . . . . . . . ........ .53
Tartışma ortamının önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... 56
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................59
Kopan aile bağlarını, çocuğun kendi dünyasında değerlendirmesi. ..........................................61
Aidiyet duygusu için büyükler de dikkatli olmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 63
Çocuklar, dede ve nine profilini bilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 65
Ailenin çocuğa tanıtımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....................... . ... 66
Aile Büyükleri ile Anne-Baba Çatışması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 69
Güç gösterisinin mağdurları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . .. 71
Arada kalan çocuklarsa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . 73
Gelin-kayınvalide çatışmasına şahit olan çocukların yaşadıkları . . ..........................................74
İç Sesini Duyabilen Anne-Babalar Olabilmek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 77
Doğal anne-baba, kendi fıtratını bilir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 79
Çocuk davranışlarındaki anormalliğin kaynağı, anne-babadır . . ............................................ . 82
İkinci Bölüm: Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Ceza, Çocuğun Kişiliğini Bozar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................ . 87
Ceza ve çocuk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................... . 88
Çocuğun Anormal Davranışlarına Tepki Vermeyelim mi? . . . . . . . ........................................ . 93
‘Pedagojik tik’ ceza mıdır?..........................................................................................................94
‘Pedagojik tik’ ne zaman cezaya dönüşür? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 95
Davranış analizinde ‘niyet’ farklılığı; şefkat-şiddet dengesi . . . . . ......................................... . 96
Şefkat-Şiddet Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................... . . . .. . 99
Şiddet ve ceza ile çocuk terbiye etmeye çalışanların bahaneleri .............................................. 100
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları . . . . . . . . . . ....................................... 113
(1) Ceza, bir başka anormal davranışı tetikler . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 117
(2) Ceza, ‘utanma’ hissini yok eder . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 119
(3) Ceza, ‘vicdan’ duygusunu köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 120
(4) Ceza, ‘ezilmişlik’ duygusu oluşturur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 121
(5) Ceza, ‘kontrolsüz öfkeyi’ körükler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................. 121
(6) Ceza ‘nefret’ duygusunu besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 122
(7) Ceza, çocuğu ‘ikiyüzlü’ yapar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 123
(8) Ceza, ‘yalana’ kapı açar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................124
(9) Ceza, ‘suçluluk duygusu’nu pekiştirir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 125
(10) Verilmiş ceza, bir sonraki cezanın tesirini azaltır . . . . . . . . . ............................................ . 126
(11) Ceza, ceza verenin ‘saygınlığı’nı zedeler . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... . . 127
(12) Ceza, negatif davranışa sebep olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 128
(13) Ceza alan, ceza vermeyi öğrenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . . 129
(14) Ceza, basit sorunları ‘kompleks hale’ getirir . . . . . . . . . . . . . .......................................... . . 129
Bir Davranışın Cezalandırılabilmesi İçin... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... 133
Suçun, kasıtlı olarak işlenmiş olması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................134
İdrak nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................ . . 134
Ehliyet nedir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................. . . 135
Çocukta Vicdan Bilinci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................... . . 137
Vicdanın çocuk terbiyesindeki rolü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . 138
Anne-babanın vicdanı, çocukların vicdanının çekirdeğidir . . . . . ............................................... . 139
Doğumu takip eden ilk saatlerin önemi ve vicdan . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 139
Çocuk, anneye güvenerek hayata güvenir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 140
Anne sütü, vicdanı besler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. . 141
Çocuğun karşısında duru bir vicdan ile varolmak . . . . . . . . . . . . . . ............................................. . 142
Din bir vicdan işidir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................... 144
Fıtrat zorlamayı sevmez . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . . 146
Duygusal Yoksunluk Vicdanı Köreltir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................... . 147
Çocuğu kendi düzenimize uymaya zorlamak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 149
Ağlatarak uyutmak, çocuğun vicdanını katılaştırır . . . . . . . . . . . . . .............................................. . 149
Anne kendini çocuğuna göre ayarlamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... 152
Vicdan Eğitimi ve Zaman Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 153
Zamanın genişlemesi ve daralması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 154
Anne-babaların zamanı geniş olmalıdır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................... 156
Merak Duygusu ve Vicdan Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................. 159
‘Evet’in gücü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .............................. 160
Merak duygusunda denge . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... . . . 161
Merak hissini uyandırırken nelere dikkat edilmeli? . . . . . . . . . . . . . ............................................... 165
Çocuklarda Vicdan Hissi, Kişilik ve Karakterin Merkezidir . . . . . ............................................... .. 167
Çocukta kişilik ve karakter . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................................... 168
Anne-babanın görevi ruhsal iletişimdir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... . 169
Kişilik ve karakter gelişiminde ruhsal iletişimin rolü . . . . . . . . . ................................................. . . 171
Çocuk duygusal iletişim içinde incitilmemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................. 171
Çocukla mücadele büyük hatadır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ . 172
Kişilik ve karakterin benlikle bağlantısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ 173
Kız Çocuğunun Kişilik ve Karakter Gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........................................ 177
Kız çocukta karakter gelişimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................... 179
İrade anne-babanın elinde olmamalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................180
Kız çocuğun dünyasında babanın yeri................................................................................................. 181
Kız çocuğun dünyasında annenin yeri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...........................................182
Çocukta İrade İnşasının Önemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .................................... . 185
Çocuk terbiyesi kal ile değil, hal ile olur . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................ . 187
Ahlak eğitiminin ikinci dönemi: zihnî eğitim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............................................188
Ahlakî kurallar erkeğe de kıza da öğretilmeli . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................................. . 189
Önce ahlak eğitimi gelir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...................................... 190
12 yaşından sonra iradeyle tercihin sonucu anlatılmalı . . . . . . . . . .................................................... 191
Ruhsal beslenme kaynağı, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) olmalı .......................................................192
Ergenlik döneminde sadece anne-baba yetmez . . . . . . . . . . . . . . . ................................................... . 193
Ek: Çocuk ve Namaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 195
Önsöz
Bir çocuğun ebeveyninden duyacağı tatlı bir söz, o çocuğun çiçek gibi açıp yaşama sevinci olmasına neden olabileceği gibi, ağır bir söz de onu çaresiz bırakıp bütün gününü zehir edebilir. Bir eşin bir eşe sevgi dolu hitabı, o evde işlerin günlerce yolunda gitmesine neden olabileceği gibi, nefret içeren fısıldaması da kıyametlerin kopmasına neden olabilir. Söz bir büyüdür, sırrı ile söylenirse yaşama sevinci oluşturur. Bir sözün en büyük destekçisi sesin tonu ve vücudun dilidir. Ebeveynler söz söyleme sanatını becerebildiği kadar ebeveyn olabilirler. Maalesef söz tesir etmemeye başlayınca da, ebeveynlerin baskı ve zorlaması baş gösterir. Kimi zaman şiddet içeren bir ceza ve kimi zaman da çocuğun arzu ettiği bir şeyi ona verme karşılığında ebeveynler sözlerinde tesir oluşturmaya çalışırlar. Bu ise bir kısır döngüdür. Zira çocuk ne kadar ceza alırsa, o kadar arsızlaşır; ne kadar mükâfat alırsa, o kadar unutkanlaşır...
Elinizde tuttuğunuz bu kitap, sözün tesir edebilmesi için ince ayrıntılardan bahsederken, bir yandan da ceza ve mükâfattın çocuk eğitiminde nasıl da yıkıcı bir rol oynadığına değiniyor. Umarız ebeveynleri bir kısır döngü içine iten ve bir süre sonra ebeveyn itibarını kaybettiren ceza ve mükâfat olmadan pozitif bir aile yaşamının oluşmasına bu kitap bir nebze olsun katkı sağlar.
Adem Güneş
Aile İçi İletişimde "Kalite"
“Bütün mutlu aileler birbirlerine benzer, mutsuz ailelerse kendilerince mutsuzdurlar” der Leo Tolstoy. Ona göre, dünyadaki mutsuz aile adedince mutsuzluk sebebi olmasına rağmen, mutlu ailelerin temel özellikleri neredeyse birbirinin aynıdır. Aile içi iletişim ve mutlu aile modelleri üzerine çalışmalar yapan Berna Bridge ise; “Mutlu ve başarılı yaşamanın anahtarı ‘olumlu’ ve ‘yapıcı’ iletişim becerileridir” demektedir.
Hiçbir aile terapistinin, psikolog veya pedagogun itiraz edemeyeceği kadar ortak kabul edilen gerçek; aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisinin, aile içi iletişimin ‘kalitesi’ olduğudur. Bir ailenin mutlu bir hayat sürmesi veya mutsuzluk girdabında bocalaması kadar önemli bir fonksiyona sahip olan ‘aile içi iletişim becerisi,’ maalesef ya yeterince anlaşılmamakta veya sonuçları kadar ciddiye alınmamaktadır.
-Aile içi mutluluğun temel esaslarından en önemlisi, aile içi iletişimdeki kalitedir.
-Duyusal iletişim; fertlerin birbirleri ile kurdukları iletişimi, ‘hisduyu’ dünyası ile gerçekleştirmesidir..
-Eşlerin birbirlerinden beklediği şey, anlaşılıyor olmak değil, ‘hissediliyor olmak’tır..
-Bir eşin, diğer bir eşi zihnen algılıyor olması, onun duygularını ‘hissetmesi’ demek değildir.
-Eşler arasındaki iletişim ‘sadece’ birbirini anlamaya ve ihtiyaçları karşılamaya dönükse, bu, ‘doyumsanmış’ bir iletişim değildir.
-Kişiler arasında kurulan iletişimde, ‘sunilik,’ ‘yapmacıklık’ ve ‘sahtecilik,’ muhatabı tarafından çoğu defa oldukça kolay hissedilir.
-Aileyi bir arada tutan çekirdek güç, ‘GÜVEN DUYGUSU’dur.
-Eşler GÜVEN DUYGUSUnu, birbirleri ile kurdukları iletişimle pekiştirir veya zedelerler.
-Aile içinde GÜVEN DUYGUSUnun oluşabilmesi için, eşlerin birbiri ile kurduğu iletişimde ‘kendi benliklerini tehdit altında hissetmemesi’ gerekir.
-İnsanın duygu dünyasını dengede tutan mekanizma, benlik; aile içi iletişimde oldukça dikkat edilmesi gereken bir noktadır..
-Hedef gösteren ‘sen’ kelimesi, insanın doğrudan benliğine hitap eder ve kişinin benliğini tehdit altına alır.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
-Aile içinde her bir fert kendini güvende hissetmeli, kendi benliğine yönelik tehditler altında tedirgin edilmemelidir.
Aile İçi İletişim Yeteneğinin Kaybolması
Aile içinde fertlerin birbirleri ile iletişimlerinde GÜVEN DUYGUSUnu kırıcı, kişilik ve kimliğe saldırıcı unsurlar görülmüyor olsa da, eğer aile içinde üçüncü şahıslar hakkında menfî konuşmalar yapılıyor ise; böylesi bir ortamda bulunan fertler, aslında birbirlerinin benliklerinde ‘dolaylı’ olarak tehdit algısı meydana getirir.
-Sosyal fobi sahibi olan bir çocuk, iletişim yeteneğini kaybeder.
-Anne-babasının problemleri nasıl çözdüğünü gören çocuk, kendisinde problem çözme yeteneği geliştirir.
-Özellikle aile içi iletişimde kullanılan ‘hayır’ kelimesi, kişinin kilitlenmesine, iç dünyasının kapanmasına neden olur.
-‘Hayır’ kelimesi, problem çözme yeteneğini kısıtlar.
-Kullanılan ses tonu da aile içi iletişimin kalitesini belirleyici bir faktördür.
-‘İletişim kurma yeteneği,’ ‘problem çözme yeteneği’ ile ikizdir.
-Aile içi mutluluk, eşler arasındaki iletişim kanallarının açık olmasına bağlıdır..
-Ailenin yönetimi, aile içi toplantılarla, aile içinde oluşturulan istişare mekanizması ile olmalıdır.
-Eşlerin birbirlerini tanıması, birbirlerinin karakterlerini ve çözüm tavsiyelerini bizzat görmesi ancak aile toplantıları ile olur.
Sosyallik Aile İle Başlar
Sosyal çevresi ile iletişimini kesmiş, içine kapanmış ve kimse ile görüşmeyen kişilere halk arasında ‘asosyal kişi’ denilir. Asosyalliğin tanımı her ne kadar bu şekilde yapılıyor olsa da, psikoloji biliminde, asosyal kişilik bozukluğunun tanımı; kişinin sosyal çevresi ile “yeterince ve kaliteli etkileşim içinde bulunamaması” diye çok öz olarak ifade edilebilir. Bir kişinin sosyal çevresi ile yeterince ve kaliteli bir etkileşim içinde bulunamaması bazen kişinin içinde yaşadığı ve kimseye açamadığı problemlerin baskısı ile bazen de kişinin gereğinden daha fazla kişi ile iletişim içinde olmasıyla oluşabilir. Her iki durum da kişiyi asosyal hale getirir.
-Kaliteli iletişimin başlayabilmesi için, önce zihinsel, sonra duygusal hazır bulunuşluk seviyesine gelinmeli.
-Bir bireyin ilk ve en kaliteli sosyal çevresi ailesidir.
-Kişi kaliteli iletişimi ancak o kişi için zaman ayırarak ve belli bir psikolojik hazır bulunuşluk seviyesine geldikten sonra gerçekleştirebilir.
-Aile içinde tartışma kültürü olmalı. Çünkü kavgada şiddet ve darp sözkonusuyken; tartışmada böyle bir durum mevzubahis değildir.
-Çocuk, çoğu defa annebabasının neden tartıştığını bilmez.
-Çocuk annebabanın tartışmasına neden olan konuyu bilemediği için, bunu kendi küçük dünyası içerisinde büyütür.
-Çocuğun yanında yapılan tartışmalar mutlaka bir sonuca bağlanmalı.
-Çocuk annebabasının tartışmaları karşısında süner.
-Aile içi tartışmaların adabına uygun yapılmamasının, çocuk üzerindeki en büyük olumsuz etkisi, hiperaktiflik ve dikkat dağınıklığıdır.
-Çocuğun tartışma ortamında bulunuyor oluşu, ona tartışmanın nasıl idare edildiğini öğretir.
-Eşler tartışma adabını bilmiyorsa, konuyu daha sonra konuşmak için, birbirleriyle anlaşma yapmalıdırlar.
Aile Büyüklerinin Çocuğun Dünyasındaki Yeri
Aile büyüklerinin yılda bir kere ziyaret edilmesi, ruhsal bağların kesilmesi ileride anne-babaların başına gelecek felaketin habercisidir. Zira, kopuk bir aile ilişkisi varsa, büyükbaba ve büyükannelerin ruhsal temasları hissettirilmiyorsa, aile büyüklerinin yanına senede bir defa gidildiğinde büyükanne-büyükbaba ile karşılaştığında çoğu defa çocuklar onlardan korkuyorlar.
-Aile büyükleriyle olan irtibat, aidiyet duygusunun varolmasında ve çocuğun güçlü bir ruha sahip olmasında oldukça etkilidir.
-Anne-babalar, aile büyüklerinin ruhî varlığını çocuğa hissettirmelidir.
-Aile büyükleriyle bir arada bulunuyor olmak bir ailenin geleceği açısından oldukça önemlidir.
-Büyükler, kurulmuş olan aile müessesesinin kendisine has birtakım kuralları olduğunu unutmamalı ve bu kuralları kabullenmeli.
-Aile büyükleri, aile içerisindeki statüleri bozucu davranışlar içerisinde bulunmamalı.
-Dede ve nineler, mutlaka torunlarının gözünde çözüm anahtarı olan bir diğer kişi olarak yer etmelidir.
-Aile içerisinde küskünlükler, birbirine karşı düşmanlıklar çocuğun yanında sergilenmemeli.
-Aile içindeki küslüklere çocuk alet edilmemeli.
-Anne-baba ile büyükannedede tartışmasının gizli mağduru, çocuklardır.
-Gelin-kaynana arasındaki çatışmanın asıl mağdurlarından biri, çocuktur.
-Anne ile babaanne arasında geçen gerginlikler çocuk için çok yıpratıcıdır.
-Annesiyle, büyükannesinin çatışmalarına ve tartışmalarına şahit olan çocuklar, çoğunlukla güven kaybı yaşar, ruhen zedelenirler.
-Çocuğunu babaanneden koparan bir anne, aynı zamanda çocuğunu babasından da kopardığını bilmelidir.
-Sağlıklı ruha sahip bir çocuk hiçbir zaman bir aile bireyini diğerine tercih etmeye zorlanmamalıdır.
İç Sesini Duyabilen Anne- Babalar Olabilmek
Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır. Ruhsal dinginliğe erişmeyen kişi anne-baba olursa, çocuklarını yıpratır. Anne-baba olmak, çocuk terbiyesinde çok bilinçli olmak, çok kitap okumak ile alâkalı değildir. Kendi iç sesini duyabilen, kendi dünyasında fırtınaları dindirmiş, zayıflıklarının farkına varmış, nefsinin elinde perişan olan biri değil, nefsine karşı kendini geliştirebilmiş ve o makamda bir insan olması lazımdır ki çocuğuna faydalı olabilsin.
-Anne-baba olmanın en önemli özelliği; anne-babada ruhsal dinginlik olmasıdır.
-Bir annenin yapacağı en önemli şey; kendi ruhunu, kendi fıtratını duyabilmiş olmaktır.
-Anneler çoğu defa his yeteneğini bıraktığı için annelik yapmakta zorluk çekiyorlar.
-Bir insanın kendisi gibi olabilmesi ve doğal olabilmesi bir anne veya baba için en büyük kazanımdır.
-Tahammülsüz ebeveynler ise çocuğuna ‘tesir gücünü’ kaybeder.
Kişilik ve Karakter Gelişiminde Cezanın Yeri
Çocuk terbiyesinde nedense ‘suç’ denilince hemen akıllara ‘ceza’ gelir. Hatta öyle ki çocuk terbiyesinde, suç işleyen çocuğa nasıl ceza verileceği, ceza alan çocuğun nasıl ‘adam olduğu’ ballandıra ballandıra anlatılır durur. Peki, suç işleyen çocuğu, ceza korkusu ile terbiye etmek ne kadar vicdanî ve ne kadar İslamî bir usuldür? Günümüz anne-babalarının ‘anlık çözüm’ olarak her an rahatlıkla kullandıkları ceza acaba tarihin altın sayfalarında kayıtlı bulunan Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hayatında var mıydı?
Çocuğun sergilediği anormal bir davranış karşısında, anne-babanın ani bir refleks ile ‘çocuğun davranışına’ tepki vermesine ‘Pedagojik tik’ diyoruz. Gösterilen bu tepki, bazen yüksek sesle bağırma, bazen çocuğa vurma, bazen de çocuğun canının yanmasına kadar uzayabilir.
-Sizi mahcup eden çocuğunuza tebessüm etmek, çocuğun normalleşmesine yardım etmek demektir.
-Çocuk kabahatli olsa bile ona koşulsuz bir saygı ile yaklaşmak gerekir ki, olumsuz davranış olumlu hale dönüşsün.
-Ceza, çocuğun kabiliyetlerini körelttiği gibi, negatif bir terbiye usulüdür.
-Çocuk terbiyesinin özü, çocuğun vicdanının sesini duyabilmesine zemin hazırlamaktır.
-Çocuklarda ceza etkin bir yöntem olsaydı, Peygamber Efendimiz en azından bir kez dahi çocuklara ceza vermez miydi?
-Pedagojik tik, içerisinde şiddet unsuru barındırıyormuş gibi görülse de bir şefkat davranışıdır.
-‘Pedagojik tik’te ‘niyet,’ çocuğu, düşmek üzere olduğu tehlikeden bir şefkat refleksi ile uzaklaştırmaktır.
-Kendi çocuğuna pedagojik tik uygulayan anne-babanın niyeti, ‘çocuğa acı vermek’ ve verilen ‘o acı ile çocuğu terbiye etmek’ değildir.
-Niyeti baştan şiddet olan anne, çocuğunun eline vurduktan sonra ‘söylenmelere,’ ‘şiddet gösterilerine’ devam eder.
Şefkat- Şiddet Dengesi
Vicdanı ölmemiş hiçbir anne-baba, ‘bilinçli’ olarak çocuklarına karşı şiddet kullanmaz. Ama yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çocuk terbiyesinde en çok başvurulan yöntem, yine de ‘şiddet’tir. “Şiddet nedir?” diye analiz edecek olursak görüyoruz ki, şiddet, cezanın ikiz kardeşidir. Birbirlerine o kadar benzerler ki, şiddet ile cezayı ayırt etmek için ya konunun uzmanı olmak, ya da çok bilinçli bir anne-baba olmak gerekir.
-Anne-babalar, çoğu defa çocuklarına karşı davranışlarının ‘şiddet’ içerdiğini fark etmezler.
-Cezanın asıl yıkıcı tarafı, ‘ceza alanın ceza vermeyi öğrenmesi’dir.
-Şiddet, bir önceki nesilden bir sonraki nesile aktarılarak nesilden nesile bulaşıcı bir hastalık gibi devam eder, gider.
-İnsanları yanlış ve anormal davranıştan alıkoyan şey, karşıdakinin gücünden korkması değil, kendi vicdanının rahatsız olmasıdır.
-Şiddet ve ceza ile çocuğunu terbiye etmek isteyen kişi, kötü niyetli olmayabilir; fakat ‘şiddetin kendisi’ kötüdür.
-Şiddet, sanıldığı gibi kolay vazgeçilebilecek bir alışkanlık değildir.
-Ceza, şiddetin ilk basamağıdır.
-Çocuklar, anne-babasının ‘çocuklarıdır;’ onların köleleri değildir
-Bir davranışın edinilmesi için uzunca bir zamana ihtiyaç olduğu halde, ebeveynler çocuklarından hemen sonuç bekliyorlar.
-Peygamberimiz (a.s.m.) namaz kılma gibi dinen en önemli olan bir davranışın edinilmesinde bile hiç aceleci davranmayı tavsiye etmiyor.
-Birçok ebeveyn çocukların ceza almaması gerektiği ifade edildiğinde, ama Allah da insanları cezalandırıyor, diye itiraz ediyor.
-Allah cehennemi çocukların terbiyesi konusunda sunmuyor.
Ceza Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları
Çocuk terbiyesine ait konularda yardım için başvurulan kitaplarda ve danışılan uzmanların birçoğunda sıkça ‘hayvanlar’ın nasıl terbiye edildiğinden bahsedilip, daha sonra bu örneklerin insanlar üzerinde nasıl uygulanacağı anlatılmaktadır. Zira birçok psikolog, pedagog ve davranış bilimci, insanlar ile hayvanların aynı soydan geldiğini iddia ettikleri için ‘hayvan terbiye etme usulleri’nin ‘insan terbiyesi’nde de kullanılmasında bir sakınca görmemektedir.
-Maalesef günümüzde birçok kişi, hayvan davranışlarından yola çıkarak, insan davranışlarını anlamaya çalışıyor.
-Çocuk, Anadolu Pedagojisi’nde ‘duyguda özgürlük davranışta disiplin’ prensibi çerçevesinde yaşama uyum sağlattırılmalıdır.
-Çocuk merak duygusu ile değil ama yıkıcılık içinde etrafa zarar veriyorsa, böyle bir durumda anne değil; baba ‘kararlı’ duruşu ile çocuğun davranışına sınır çizmelidir.
-Ceza ile terbiye edilmeye çalışılan çocuklarda görülen en belirgin özellik, verilen cezanın çocuklarda yeni bir davranış bozukluğuna yol açmasıdır.
-Ceza alan çocuk, kendi gururunu koruyabilmek için bir başka anormal davranışa doğru yol alır.
-Çocuk, kendisine ceza verildiğinde iç dünyasında oluşan yaralanmaların acısını duymamak için duygularını devreden çıkartır.
-Ceza alarak yetişen çocukların en belirgin davranış sapması, ‘ezik ve silik’ bir kişiliğe sahip olmalarıdır.
-Çocuklar ceza anında bastırdıkları öfkelerini, daha da şiddetli bir şekilde, başka yerlerde kullanmaktadırlar.
-Çocuk, kendisine verilen bir cezayı, yanlış davranışına değil; kimliğine karşı verilmiş bir ceza olarak algılar.
-Cezanın en bilinen ve çok sık görülen negatif tesirlerinden biri de, çocukta suçluluk duygusunu oluşturuyor olmasıdır.
-Kendini suçlu olarak kabul eden çocuk, arkadaşlarını kendisi gibi suçlular arasından seçebilir.
-Ceza alışkanlığı bulunan ailelerde yetişen çocuklarda, sevgi ve şefkat duygularının gelişmediği görülür.
-Güven duygusu zedelenmiş çocuklarda, annenin ahlak kurallarına ait öğreteceği değerler, çocuğun vicdanında karşılık bulamayabilir.
-Çok basit şekilde çözülecek sorunlar bile, cezanın oluşturduğu negatif tesir ile kompleks bir hal alabilir.
-Zihinsel olgunluğa ermemiş, aklî melekeleri tam çalışmayan kişilere, işledikleri suçlardan dolayı ceza verilemez.
-Çocuk ehil olmadığı, yani yeteneklerinin henüz gelişmemiş bulunduğu sahalardan sorumlu tutulamaz.
-Çocuğun, ceza alabilmesi için ruhî ve fizikî bir olgunluğa gelmesi şarttır. Bu da ergenlik dönemiyle olur.
Çocukta Vicdan Bilinci
Çocukları ‘ceza’ ile terbiye etmeye çalışmak yanlış bir usuldür; bunun yanında çocuk ruhunu tahrip edicidir de. Bu nedenle çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir. Çocukların ceza ile değil, aksine; vicdan ile terbiye olması gerektiği gerek pedagojik, gerekse İslamî kaynaklara dayanarak izah edilecek olunursa, bu noktada akıllara ilk olarak “O halde vicdana dayalı çocuk terbiyesi nasıl olur?” sorusu gelir.
-Çocuk, vicdanıyla terbiye edilmelidir.
-Anne-babaların vicdanı, çocukların vicdanının oluşumunda bir ‘çekirdek,’ bir ‘nüve’ hükmüne dönüştürecek kadar önem kazanmaktadır.
-Doğumu takip eden ilk saatlerde, çocuk ile anne arasında sanki büyülü bir şekilde ‘manyetik bağ’ oluşmaktadır.
-Çocuk, annesinin ihmaline uğradığı kadar vicdanı katılaşır.
-Çocuk, annesinden aldığı teselli ile vicdan hissini yavaş yavaş geliştirir.
-Çocuk, yetişkinin sözlerinin ardındaki samimiyetsizliği sezdiği sırada kendi vicdanına güvenini yitirir.
-Çocuk bir ruh okuyucusu olarak, yetişkinin bütün beden dilini ruhu ile beraber okur.
-Bir çocuğun bir yetişkini sevebilmesinin en temel şartı, davranış ve sözlerde samimi olmak, dupduru bir vicdanla varolmaktır.
-Annelere, çocuğuna uyum sağlaması yerine, maalesef, kendisine ayak uydurmaya zorlaması tavsiye ediliyor.
-Henüz konuşma yeteneği olmayan bir bebek, etrafı ile iletişimini ‘ağlayarak’ gerçekleştirir.
-Eğer anne, çocuğun uykuya dalma ve uyanma ‘ritmini’ kendi yaşantısına uydurmaya zorlarsa, bebeğinin ‘biyolojik ritmini’ bozmuş olur.
-Annenin kendisini çocuğuna göre ayarlamaya çalışması, çocuğu rahatlatacak, çocuk sağlıklı bir ruhî gelişim gösterecektir.
-Günümüz insanının hayatını bir kaosa çeviren en önemli faktör, ‘zamanın daralması’dır.
-Günümüz insanı, eşyaya ayırdığı zaman kadar kendisine ve karşısındakine vakit ayıramıyor.
-Dar zamana sıkıştırılmış bir şekilde anne-babalık yapmaya çalışmak, çocuk ruhu açısından oldukça rahatsızlık vericidir.
-Anne-babasının acelesi olmadığını bilen çocuk, ruhunun derinliklerine iner.
-İnsanın bir eşyayı, bir olayı ‘anlamaya’ yönelik olarak içinde duyduğu heyecana ‘merak’ diyoruz.
-Merak duygusu aşırı derecede körüklenmiş çocukların birtakım ruhsal rahatsızlıklar yaşama ihtimali yüksektir.
-Çocuk iç dünyasında oluşan meraklı sorulara cevap bulmalıdır.
-Anne-babalar merak hissinin sönmemesi için verdikleri cevaplarda çok ‘gerçekçi’ ve ‘samimi’ olmalıdır.
-Çocuk anneyle ne kadar etkileşim ve ne kadar engelsiz bir iletişim içerisinde ise kişilik gelişimi o denli güçlü olacaktır.
-Anne “Otoriter olayım, mükemmeliyetçi olayım” derse, çocuğun duygu dünyasını besleyen kanallar tıkanmış olur.
-Babanın görevi, çocukla ruhsal temas kurarak doğrudan iletişim kurmaktır.
-Çocukla annebaba arasında ruhsal bir temas yoksa, derin bir iletişim de yoktur.
-Kendini kul olarak görme ve kendisini de Allah’a bağlı olarak görüyor olma, benliğin en güçlü halidir.
-Anne-babalar, çocuklarının nefislerini öldüreyim derken, benliklerini tahrip ediyorlar.
-Anne-babanın görevi, çocuğun benliğini güçlendirmektir.
Kız Çocuğunuzun Kişilik ve Karakter Gelişimi
Kız ve erkek çocuğunun karakter oluşumunda farklılıklar vardır. Duygusal bir yapıya sahip olan kız çocuklarının kişilik ve karakter gelişiminde annebabanın kız çocuklarının bu ince ruhunu göz önünde bulundurmaları gerekir. Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa o kişi o kadar kişilik sahibidir’ denir. Kişinin dışa yansıttığı dünya ile içindeki gerçek dünyası arasında fark varsa buna da “kişilik bozukluğu” denir. Bir kişi yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu biliyor, ama buna rağmen yalan söylüyorsa bu bir kişilik bozukluğudur.
-Bir kişinin ‘iç dünyası ile dışa yansıttığı görünüm arasında ne kadar benzerlik varsa, o kişi o kadar kişilik sahibi’dir.
-Karakter; kişinin bir davranışı sürekli ve iradî olarak yapabilme yeteneğine sahip olmasıdır.
-Baba veya anne, kızının karakteri oluşurken, iradesini elinden alır, onu küçük düşürürse karakter zafiyete uğrar.
-Kız çocuğu duygu dünyası bakımından daha zayıftır, yapı olarak da sığınma ihtiyacı içindedir.
-Anneler özellikle ergenlik döneminde kız çocuğunun kendilerine çok ihtiyacı olduğunu bilmeli.
Çocukta İrade İnşası
Çocuklarda irade inşası, çocuk terbiyesinin en temel unsurudur. Ancak iradenin oluşumu kız çocuklarda ayrı, erkek çocuklarda ayrı gelişir. Ahlak öğretilerinin de sıkı sıkıya çocuk tarafından benimsenmesi çocukta oluşmuş olan iradeye bağlıdır. Yani çocuk, toplumda hoşuna gitmeyen kuralları uyguluyorsa veya ne kadar cazip gelirse gelsin birtakım ahlaksız işlere girmiyorsa, bu, o çocuğun kazanmış olduğu irade ile mümkündür.
-Babanın güçlü ve iradî duruşu erkek çocukta yeni bir irade oluşturmayı beraberinde getirir.
-Ahlak eğitiminin temelinde, duygusal, duyusal eğitim yer alır.
-Çocuk doğduğu andan itibaren anne-babasını gözlemleyerek, anne-babasının ahlak kurallarını, yaşam tarzını benimseyerek kendisinde geliştirir.
-Çocuk 7 yaşından önce gördüğü şeyleri tek doğru olarak kabul eder, anne-baba gibi olmak ister.
-Din eğitiminin ilk aşaması sosyal yaşam ve ahlak kuralları eğitimidir.
-Erkek çocuk cesaret gibi üstün yetenekleri; babasından aldığı gibi, babasının da taklit ettiği aslî beslenme kaynağına; Peygamberimize yönelmeli.
-Çocuk, ergenlik döneminde, kendi fıtratının karşılığı olan bir kişiyle gelişim sürecini tamamlamalı.
-Çocuk, manevî derinlikleri olan ikinci rehberinin yanında fıtratının başka bir boyutunu geliştirir.
Güvenli Bağlanma
Tanıtım
Hayat bağlanmalardan ibarettir.
Hayat bağlanmalardan ibarettir. Önce anneye… Sonra babaya… Aileye… Ardından "yaşama" ve "yaşamaya" bağlanma… Yaşama sevincini kaybetmiş kişiler bağlanamayanlardır. Birçok psikolojik sorunun kökeninde bağlanamamak ya da bağlanmanın şiddetini ayarlayamamak vardır. Ve bu duygusal kazanım ancak çocukluk yıllarında edinilir.
Bebeğin, kendisini tümüyle bebeğine bırakmış annesinin kucağında huzur bulmasıyla başlayan, yetişkinlik yıllarında romantik bağlanmalara kadar devam eden hayatın ana çizgisidir bağlanma.
Pedagog Adem Güneş yeni kitabı Güvenli Bağlanma'da insanın olmanın, kişilik gelişiminin, hayatın her döneminde sağlıklı ve doyum veren ilişkiler kurmanın esası olan "bağlanma" konusunu ele alıyor.
Emzirmeden birlikte uyumaya, aidiyet ilişkisinden ayrılmaya, süt annelikten tuvalet eğitimine, farkında olmadan bebeğe hissettirilen duygusal ve psikolojik şiddetten baba-bebek ilişkisinin sınırlarına varıncaya kadar pek çok konuyu "bağlanma" çerçevesinde değerlendiriyor.
İçindekiler
Başlarken 11
Önsöz 13
Hayat Bağlanmalardan İbarettir 15
Bağlanabilme 17
“GÜVEN DUYGUSU” Bağlanmanın Özüdür 25
Hisleri Hissedememek 28
Bağlanma ve Bağlanmaya Karşı Koyabilme 30
Bağlanma ve İrade İlişkisi 32
Düşünce Gücü 35
3 Temas İle Bağlanma 36
Ten ile temas 37
Göz ile temas 38
Ses ile temas 39
Bağlanmanın Temeli: Anne ile Yatma 40
Anne ile Yatan Bebekler Daha Huzurlu Oluyor 44
Birlikte Yatarken Bebeğime Zarar Verirsem… 46
Bebekle Birlikte Yatmak Onun Mahremiyet Duygusuna
Zarar Verir mi? 48
Anne-Çocuk Arasındaki Büyülü Bağ: Emme 49
Sütannelik ile Güvenli Bağlanma İlişkisi 51
Hangi Şartlar Altında Emzik Kullanılmalı? 55
Bağlanma İçin Gündelik Fırsatlar 57
Güvenli Bağlanma ve Hastalık 58
Güvenli Bağlanma Döneminde Babanın Rolü 59
Anneden Koparken 63
Birinci Aşama: Sütten Kesme 64
İkinci Aşama: Tuvalet Alışkanlığı 66
Üçüncü Aşama: Yataktan Ayırma 67
Dördüncü Aşama: Odadan Ayırma 71
“Vaktinde ve Yeterince” 75
Annenin Güçlüğü 76
Modern Yaşam ve Annelik 76
Dakik Bebekler! 80
İhtiyacın “Yeterince” Karşılanması 82
İhmal, Suiistimal ve Şiddet 83
Bir Anne Çocuğuna Neden Şiddet Uygular? 90
Yetersizlik Duygusu… 90
Annenin Çocukluk Yılları… 90
Benmerkezci Olmak… 91
Yaşama Sevinci Yoksa… 92
Anne Yeterli Miktarda Uyumalı… 92
İleri Yaşlarda Çocuk Sahibi Olma… 93
Psikolojik Şiddet, Duygusal Şiddet 93
“Sığınacak Bir Liman” Arayışı 97
Mizacı-Fıtratı Bozmak 105
Suiistimal ile İhmaller Fıtratı Bozar 108
Asıl Amaç Davranış Öğretmek Değil 110
Mizaç İhtiyaçları Ortaya Çıkarır 111
Dengeli Yaşam İçin Feraset ve Basiret 115
Feraset Nedir? 115
Ferasetin Basiretle İlişkisi 119
Eşyaya Nüfuz Edebilme, Feraset ve Basiret 122
Duyguda Özgürlük, Davranışta Disiplin 124
Uyum 125
Feraseti Olmayanlar Sabırsızdır 127
Ebeveynler Çocukların Ferasetini Kapatmamalı 130
Karşıdakini Duymak 135
Empati 135
Empati ile Değersizlik-Suçluluk Hissi Bağlantısı 137
Auralar ve Kişilik İhlalleri 140
“Atmosfer” 147
Evde Dedikodu Yapılıyorsa… 147
“Evet, Annem Haksızlık Yapmış” 149
“Bu Kıyafet Sana Hiç Yakışmamış” 150
Ebeveyn Küsmemelidir 150
“Bana Kötü Davransan da Seni Çok Seviyorum” 151
Duygusal Bağı Kesmek 151
Çocukluk Hisleri Peşini Bırakmaz… 152
Atmosferin Kabuklaşması: Aidiyet 153
“Kaybetmek” 161
GÜVEN DUYGUSU Sonuç Değil Süreçtir 161
Annelik Cesareti 164
GÜVEN DUYGUSUyla Bağlanma İlişkisi 168
Bağlanma ile Aidiyet İlişkisi 172
Kazanılmış GÜVEN DUYGUSU Kaybı 173
GÜVEN DUYGUSU Kaybedilince 176
Davranışla Kişilik Birbirinden Ayrılmalı 180
Son Söz: Her Şey İçin Geç mi Kaldım? 183
Notlar 186
Önsöz
İlk çocuğumuzu kucağımıza aldığımızda anne-babalığın bu kadar mesuliyetli olduğunu hiç düşünmemiştik. Oysa dokuz yüz yıl önce Epictetos “Bir insanın anavatanı çocukluğudur” diyerek hepimiz için son noktayı koymuş. Açıkçası bu gerçeği kavramak bizim zamanımızı aldı. Pedagog Adem Güneş Bey’in kitapları, radyo programları bu zorlu yolda bize hep yoldaşlık etti. Eşim de ben de okuduklarımız, dinlediklerimiz sayesinde çok şey öğrendik. Düşe kalka ama iştiyakla mesafe katederken tek amacımız çocuğumuzun GÜVEN DUYGUSUnu zedelememekti. Ama her sorumuza cevap, her hatamıza ikaz, her problemimize çözüm bulmakta zorlandığımız zamanlar çok oldu. Şu an elinizde tuttuğunuz gibi bir eserin kütüphanemizde yokluğunu her zaman hissettik. Neyse ki ikinci kızımızın dünyaya geldiği şu günlerde bütün sorularımıza cevap bulabileceğimiz bir başucu kitabımız var artık.
Bence bu eser sadece kendini yetiştirmek isteyen anne babalara değil, aynı zamanda her şeye yeniden başlama cesaretini kendinde bulan yetişkinlere de hitap ediyor. Özü itibariyle de mükemmel şekilde yaratılmış insana nasıl kıymet verileceğini; dünyaya dupduru gelmiş bir bebeğin yavaş yavaş annesine, babasına, ailesine, çevresine sonra da hayata nasıl bağlandığını anlatıyor.
Umarım Güvenli Bağlanma hayatınızda yeni yeni kapılar aralar, anne-babalık kıvamınıza katkı sağlar.
Herkese verimli okumalar dilerim…
Tuba Kabacaoğlu
HAYAT BAĞLANMALARDAN İBARETTİR
Hayat bağlanmalardan ibarettir. Önce anneye. Sonra babaya ve aileye. Ardından da yaşama… Yaşama sevinci olmayan kişiler bağlanamayanlardır. Birçok psikolojik sorunun kökeninde ya bağlanamamak ya da bağlanmanın şiddetini ayarlayamamak vardır.
Bağlanma derin, duygusal bir beceridir ve çocukluk yıllarında edinilir. Bağlanamamak bir sorun olduğu gibi kime ne kadar bağlanacağını bilememek de ayrı bir sorundur.
Çocukluk yıllarını “güven” duygusu ile geçirememiş kişiler yetişkinlik yıllarında bağlanmaktan kaçınır. Bunlar “bağlanamayanlar”dır.
Bir çocuğun en belirgin davranışı “bağlanma çabası”dır.
Bebek kendisini henüz dünyaya getiren annesine tutunma gayretindedir.
Bağlanmayla alakalı psikolojide farklı farklı tanımlar yapılsa da bağlanmaya en basit hâliyle “Çocuğun güven içinde kendini bir duygusal yakına bırakabilmesidir” diyebiliriz.
Bağlanma bir sonuçtur, başlangıç ise GÜVEN DUYGUSUdur.
Kaygı varsa duygular özgürce yaşanamaz. Kaygı bağlanamamanın verdiği tedirginliktir, kişinin kendini emniyette hissedememesi hâlidir.
Çocukluk döneminde güvenli bağlanma süreci yaşamamış kişiler yetişkinlik yıllarında iç dürtülerinin esiri olur, bağlanmaması gereken kişilere ve durumlara bağlanır. Örneğin lise çağındaki çocukların yoğun duygusal bağlanmalar yaşaması ve bunlara karşı koyamamalarının altında yatan temel etken erken dönemde çocuk ile ebeveyn arasındaki bağlanma problemidir. Bu nedenledir ki uzmanlar, babaları ile duygusal doyuma erişmemiş kız çocuklarının daha fazla erkek arkadaş arayışına girdiğini söyler.
Ten ile temas
Bağlanmanın en etkin yolu tensel temastır. Çocuk ilk iki yıl yoğun bir şekilde tensel temas açlığı çeker. Sükûnet içinde dokundukça rahatlar, gevşer, kendini emniyet içinde anneye bırakır. Bu bırakmışlık hali, anne-çocuk bağlanmasının en önemli bağlanma noktasıdır.
Göz ile temas
Bağlanmanın en güçlü ikinci kanalı “göz ile temas”tır. Göz, duygu dünyasının dışa açılan kanalıdır. Kişi duygularında ne yaşarsa göz içteki duyguyu dışa yansıtır. Sevinçli anlarda göz hafif kısılır ve bakışlar sıcaklaşır… Korku, öfke ve kızgınlıkta göz bebekleri büyür… Mutluluk ve sevinç anlarında “göz suyu” göze ışıltı vererek onu ıslatır, hissizlik ve duyarsızlık anlarındaysa gözler ölü gibi cansızlaşır… Gözün duyguyu dile getiren bütün bu istemsiz hareketleri bebek tarafından oldukça net algılanır. Çocuk kendisine öfke duyan birini, gözlerinden anlar. Hissizce bakan göze karşı kendini kapatır. Duyarsızlığa karşı ağlayarak kendini korumaya çalışır.
Ses ile temas
Ses ile çocuğa temas etmek, bağlanmanın “güven” eksenli kısmını oluşturur. Çocuğu ile bağlanmaya çalışan bir anne, ses tonunu “sıcak” ve “içten” kullanmalıdır. Sert, ince, sesle emredici ve kararlı bir duyarsızlık içinde bir konuşma biçimi, çocuk ile bağlanmayı zarara uğratır. Sesin okşayıcı, kulağa hitap edici, kendi içinde melodik bir yapıya sahip olması gerekir.
“VAKTİNDE VE YETERİNCE”
Güven duygusunun oluşmasındaki temel faktör ihtiyaçların “vaktinde ve yeterince” karşılanmasıdır.
Duyusal gelişim dönemindeki bir çocuğun GÜVEN DUYGUSUnu zedeleyen en önemli unsur çocuğun ihtiyaç duyduğu an ihtiyacının giderilmemesidir. İhtiyaç olarak fizyolojik, ruhsal, duygusal çalkantılar, korkular, anlamsız sevgi ihtiyacı, mahcubiyet anı, uykuya dalma sırasında çocuğun yaşadığı hâller gibi birçok durum sıralanabilir.
Çocuğu ihtiyaç hâline sokan durum giderilmiyorsa çocukta içsel direnç, tepkisellik ve kendini ebeveyninden ayrı tutma çabası görürüz. Bu durum bağlanmanın zarara uğradığının sinyalidir. Dolayısıyla özellikle ilk iki yıl ve dört yıla kadar azalan bir süreçte çocuğun duygusal ihtiyaçları koşulsuz, uyum içinde giderilmelidir.
Birçok yetişkin, çocuğa çok yüz vermemeyi eğitim tarzı olarak benimsemiştir. Hâlbuki bu tutum çocuğun benlik yapısını zarara uğratır. Bazı yetişkinler ise çocuğun isteklerini annenin gidermesini çocuğun anneyi kullanması, kandırması gibi görür. Bu yanlıştır. Çünkü çocuğun içinde ilk dört yaş döneminde anneyi çağırarak kandırma, oyun oynama, suiistimal etme gibi anormal duygular yoktur. Sadece bu dönem “ihtiyaç” dönemidir, ihtiyacı kim karşılarsa çocuk ona bağlanır.
“SIĞINACAK BİR LİMAN” ARAYIŞI
Güven duygusu emniyet hissini oluşturur. Emniyet hissi ile var olan biri, kişiliğine zarar verilmeyecek olmasının keyfini yaşar. Aksi takdirde oldukça kasılır, kendini tehlikelerden koruma çabası içine girer, gerginleşir.
Çocuğun ilk tadacağı duygu aile içinde “güven” duygusudur. Çocuk “Annem babam zarar veren, zorlayan, baskı yapan insanlar değil, beni olduğum hâlimle kabul ediyor, incitmiyor. Çevremiz de tıpkı onlar gibi” diye hissetmelidir.
Emniyet hissinin oluşmasında aslında iki temel faktör vardır. Birincisi kişinin kendini var olduğu hâliyle ortaya koyabilmesi, ikincisi de bu hâl ile çevresi tarafından kabul edilmesidir.
Evet, günümüz anne babaları çocuklarını seviyor, onlarla ilgileniyor. Fakat çok önemli bir şey eksik kalıyor. Çocuğu “o hâli” ile kabul etme… Çünkü çocuğun doğal bir şekilde var olması ayrı, ebeveynin bunu kabul etmesi apayrıdır.
Ebeveynin çocuğun içinden geldiği gibi davranmasına tepki vermemesi, çoğu kez özgür bırakması onu olduğu şekilde kabul ettiği anlamına gelmez. Burada kilit nokta çocuğun duygularına, hislerine, düşüncelerine, hayallerine “eşlik etmek”, “eşduyum” gerçekleştirebilmektir.
Mesela çocuk hayal kurar, bir yere gitmiş gelmiş gibi anlatır. Ebeveyn anlatımı “etkin” şekilde dinler, oğluyla-kızıyla aynı heyecanı iç dünyasında yaşarsa çocuğunu var olduğu hâliyle kabul etmiş olur. Çocuğun hayal ve anlatımlarına duygularıyla eşlik etmez, jest ve mimiklerini onunla eşgüdüm hâline getiremezse çocuğuna özgür bir ortam sunsa bile onunla bütünleşemez.
Bunun ötesinde, ebeveyn çocuğun coşku dolu anlatımlarını eleştirel göz ve dudak hareketleriyle takip ediyor, duygusuz ve ruhsuz vaziyette ona sadece bakıyorsa anne baba açısından bu utanç verici bir durumdur.
Bu şekilde sürekli engellenen, hayallerine itiraz edilen çocuklar bir süre sonra ebeveynle bir şey paylaşmamaya başlar ve her duyguyu kendi içinde yaşar.
Çocuklar rol modeller aracılığıyla gelişimlerini tamamlamak ister. Bu esnada kendisinin anne, annesinin de kızı olmasını planlar. Kız çocuğu baba olmak istediği zaman bu da çok anormal değildir. Çünkü çocuk yaşamların her birini etraftan görerek öğrenir.
Bu açıdan bakıldığında çocuk ile ebeveyn arasındaki uyuşmazlığın en problemli alanı burasıdır. Çocuk kendini doğal hâliyle ortaya koymaya çalışırken ebeveyn “Hayır, öyle değil, böyle olacak” diye yönlendirmeye başlarsa çatışma ve uyumsuzluk ortaya çıkar. Bu gibi tavırlara ebeveynlerin yakasını bir türlü bırakmayan gerçeklik saplantısı neden olur. Oysa çocuğun gelişim dönemlerini hesaba katmadan, onu eleştirel bir gözle değerlendirmek, çocuğu hayal kırıklığına uğratmaktır.
MİZACI-FITRATI BOZMAK
Çocuğun “kim” olduğunu, ruhsal yapısının neye uygun olduğunu bilmeden ona yaklaşmak onun gelişimi için risk oluşturur. Yani Fatih Sultan Mehmet olacak bir çocuk Mevlana’ya dönüştürülmeye çalışılıyorsa problemler başlar. Bundan dolayı ebeveynler, kişiliğin sorunsuzca nasıl geliştiğini ya da hangi yanlış tutumlarla zarara uğratıldığını bilmelidir. Konuyu biraz daha netleştirebilmek için önce “Fıtrat, mizaç nedir?” sorularına cevap verilmelidir.
Fıtrat “bir varlığın kendine ait türünün özelliğini barındırmasına” denir.
Örneğin insan fıtratından bahsediyorsak, “insan türünün” özelliklerine “insan fıtratı” denilir. Ya da “kuşların fıtratı” denildiğinde, “kuşların ortak özellikleri kastedilmiştir; onların uçmaları, gagalarının olması, ötmeleri o canlı türünün genel özellikleridir. Veya “kadın fıtratı” denildiğinde insanlar içindeki bir grup olan “kadınların” ortak özellikleri kast edilir.
Mizaç ise; bireyin kendine has özellikleridir.
Her bir bireyin, sadece kendisine has özelliği o kişinin mizacını ifade eder.
Dünyada yaratılmış insan kadar farklı mizaç özelliği bulunur. Fakat fıtrat birdir. Fıtrat genel özellikler, mizaç ise bir fıtrata sahip şahsın sadece kendisine has özellikleridir.
Fıtrat ve mizaç doğuştandır. İnsanın özünü oluşturur.
Mizaç fıtratla asla çelişmez. Çeliştiğinde kişilik bozukluğu riski başlar. Bu çelişki doğuştan değil, kişinin sonradan edindiği alışkanlıklardan kaynaklanır.
DENGELİ YAŞAM İÇİN FERASET VE BASİRET
Feraset Nedir?
Ferasetin kelime anlamı öngörüdür. Aynı zamanda farkına vararak yaşama, bir süre sonrasını tahmin edip hissedebilmektir. Duyuların işlevselliğiyle hayatı yudum yudum tatmaktır, bir bardak su içerken onu zerresine kadar hissedebilmektir.
Alışkanlık kazanmadan yaşamaktır. Çünkü bu insanda iki şeyi ortadan kaldırır; biri hissedebilme diğeri de irade.
İradede uyanıklık mecburidir. İrade yoksa “Bir kişinin sürekli ve iradi davranışları” şeklinde tanımlanan karakter de ortadan kalkar. Mesela alışkanlıklarıyla namaz kılan birine “namaz karakteridir” denilemez. Orada irade ve uyanıklık hâli ortadan kalkmıştır zira.
Ferasetin Basiretle İlişkisi
Feraset aynı zamanda fark etmektir. Bunun için de “görebilmek” gerekir. İşte “görebilme yeteneği” olarak tanımladığımız basiretle feraset bundan dolayı birbiriyle ilintilidir.
Ne feraset basiretsiz, ne de basiret ferasetsiz olabilir. Kişi olayları, kâinatı basiretle görür sonra da olaylar arasındaki ilişkiyi-ilintiyi ferasetle yakalayabilir.
Konuyu biraz daha ayrıntılandıralım. Eşyayı ya da olayı tek başına görebilmeye “yalın görebilme” diyoruz. Örneğin kişi sandalyeyi, masayı, kütüphaneyi direkt görür ama birbiriyle ilişkisini çözemez. “Bu parçaların devamında hangisi gelmelidir?” diye sorduğumuzda cevap “Araba” olabilir.
Yalın görebilme eşyalar arasındaki ilişkiyi fark edebilecek hâle getirildiyse ancak o zaman basiretten söz edebiliriz. Eşyalar arasındaki ilintiyi görebilmekse eşyaya nüfuz etmenin sonucudur. Üstelik enerji de gerektirir.
Halk arasında “tembel” diye tarif edilen kişilerin yeteneklerinin sınırlı kalmasının sebebi eşya ve olaylar arasındaki ilişkiyi-ilintiyi görememeleridir. Bireyin gücü bunları algılamaya ne yazık ki yetmez.
Aslında modern psikoloji feraset ile basiretin birleşimine “zekâ” diyor ve bunu “olaylar arasındaki ilişkiyi en hızlı şekilde kavrayabilme yeteneği” olarak tanımlıyor. O yüzden zekâ ölçüm testlerinde birbiriyle ilişkili üç resim verilir, dördüncünün bulunması istenir. Orada kişinin basireti ölçülür. Bellek gücü ne kadar yüksek çıkarsa zekâsı da o kadar fazladır, gözüyle bakılır.
KARŞIDAKİNİ DUYMAK
Empati
Benlik, kendini emniyette hissederse güzel kokulu çiçekler gibi etrafa ruhsal salınım yapar. Bir de kendini annelik hissiyatına bırakmış, duru bir kadının duygularıyla buluşursa bağlanma gerçekleşir. Böylece ilk ruhsal temas başlar. Ondan sonra çocuk buradan elde ettiği yetenek, başarı ve beceriyle karşısındakinin duygu dünyasına temas edebilecek empati gücünü kendi içinde geliştirir. Aslında bizim duygusal gelişim dediğimiz olgunun özünde de empati vardır.
Auralar ve Kişilik İhlalleri
Eşyaya nüfuz edebilme eşyayla özgürce meşgul olmanın, onu kavramanın bir neticesidir. Bunu başarabilmiş kişiler asla eşyayı cansız-değersiz göremez, ona zarar veremez, her zerresinin kıymetini bilir, varlık sebebini en iyi şekilde anlamaya çalışır. İnsanla k da aslında böyle bir şeydir.
Empatisizlik kişinin hak ve auralarına saygısızlığı da beraberinde getirir. Kişilik ise fiziksel, duygusal ve zihinsel auraların birleşiminden oluşur.
Uzmanlar çocuk eğitimini “Çocuğa kişilik ve karakter kazandırma” olarak tanımlar. Yani çocuk yetiştirmek kızınızın-oğlunuzun dişlerini fırçalaması, erken uyuması, çok kitap okuması değildir.
Kişilik ise çocuğun kendi aurasını (sınır-alan) oluşturabilmesidir. Bunu “Çemberin içine alınmış biri” gibi de hayal edebilirsiniz. Eğer bir ebeveyn çocuğunun kişilik sınırına bodoslama girip onu ihlal ediyor, umursamıyor, bu sınıra istediği gibi girip çıkıyorsa çocukta kişilik oluşumu engellenir.
“ATMOSFER”
Atmosfer oluşturma, kültürümüzde, çocuk terbiyesinde ve insani ilişkilerde oldukça önemli yer tutar. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” göndermesi atmosfer oluşturmaktır mesela. Karşı tarafa direkt değil indirekt nüfuz etmektir.
Atmosfer oluşturmayı modern pedagoji de sıklıkla kullanır. Çocuğun bazı davranışlarını değiştirmesi isteniyorsa ona hikâyeler anlatılır. Çocuğun baş kahramanla sı sağlanır. Kahramanın davranışlarının nasıl değiştiği anlatılır, bu yolla çocuğa nüfuz etmeye çalışılır. Bazı aileler bu yöntemi bilinçli şekilde kullansa da çoğu aile evdeki atmosferi direkt çocuğa yansıtır.
“KAYBETMEK”
Çoğu ebeveyn çocuklarına kazandırdıkları güven hissinin devamının nasıl olacağını, ilerleyen yıllarda nelere dikkat etmesi gerektiğini merak ediyor. Yanlış birtakım tutum ve davranışa düşmemek için kaygılanıyor, bir çuval inciri mahvetmekten korkuyor.
Öncelikle GÜVEN DUYGUSUnun temel fonksiyonunu tekrar hatırlamak gerekir. Güven duygusu veya emniyet hissi çocuğun kabuğundan çıkıp mizacını ortaya koyabilmesi için gereklidir. Yalnız burada geçen “GÜVEN DUYGUSU” çocuğun annesine, babasına ya da kendine güvenmesi değil içinin, benliğinin kendini güvende hissetmesi hâlidir. Bir başka deyişle çocuğun içinde bulunduğu ortamdan güven duymasıdır.
Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Birçok anne baba onlarca kitabı uzun uzadıya okumak yerine; çocuk eğitiminin temelini oluşturan, kısa, öz, uygulanabilir bilgilere "kolayca" erişme ihtiyacı hisseder... Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural, tam da bu ihtiyaca yönelik olarak, "olmazsa olmaz" konuların özeti şekilde hazırlandı… "Güvenli bağlanma"dan "dikkat dağınıklığı"na, "sahte benlik" oluşumundan "duyarsızlığa", "mahcubiyet" kavramından "minnet duygusu"na kadar, her yetişkinin bilmesi gereken çocuk eğitimine dair 100 temel kural bir araya getirildi.
Kızmadan, çatışmadan, dost olarak çocuk yetiştirmek mümkün... Utandırmadan, mahcup etmeden, çocuğa saygın bir kişilik kazandırmak hayal değil...
İçindekiler
GİRİŞ 11
1 Hiçbir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez 14
2 Çocuğun kendisine benzemesinden keyif almak bir ebeveynlik yanılgısıdır 16
3 Ebeveyni tarafından duyulabilen çocuk mutlu çocuktur 18
4 En başarısız çocuk yapacağı işleri birine göstermek için yapan çocuktur 20
5 İnatçı çocuk yoktur, engellenen çocuk vardır 22
6 Çocuğa yapılacak en büyük iyilik, yavaşlığı korumaktır 24
7 Çocukluğunda doyasıya ağlamasına izin verilmemiş kişiler, yetişkinliklerinde doyasıya gülemezler 26
8 Aile bütünlüğüne zarar veren üç etken: akıllı telefonlar, televizyon, ev ödevleri 28
9 Aşağılanmışlık, değersizlik hissinin dışavurumudur 30
10 Aşağılanan çocuklar aşağılandıkları için değil, aşağılık olduklarına inandıkları için üzülür 32
11 Çocuk aşağılandıkça iki insani hissini yitirir: mahcubiyet ve utanma duygusu 34
12 Çocuk annesini sevmeyen babasını ancak korkuyla sever 36
13 Çocuklarda ebeveyn bağımlılığı bir doyamama halidir 38
14 Bağımlılık ilişkisinde bağımlı olandan çok bağımlı olunan bağımlıdır 40
15 Çocuğun derin sessizliği yetişkinlere ‘ne kadar da akıllı uslu çocuk’ dedirtmemelidir 42
16 Her çocuk özeldir 44
17 Ebeveynlikte ölçü eşitlik değil adalet olmalıdır 46
18 Mükemmel çocuk yoktur, kendisi gibi olmasına izin verilmiş mutlu çocuk vardır 48
19 Hareketli çocuk, gelişen çocuktur 50
20 Duyarlılık eğitimi olmadan davranış eğitimi olmaz 52
21 Ruhen sağlıklı çocuk, takdir beklentisi olmayan çocuktur 54
22 Çocuk insanı iyi eder 56
23 Çocuk ‘kendi eşyasına’ değer vermeyi değil ‘eşyaya değer vermeyi’ öğrenmelidir 58
24 Çocuk onu seven kişi ile değil, kendi sevdiği kişi ile dostluk kurar 60
25 Yılışıklık, şımarıklık değil, çocuğun sevilme çabasıdır 62
26 Şımarıklık aşırı sevgiden kaynaklanan ne yapacağını bilememe davranışıdır 64
27 Çocuk şiddete uğradıkça terbiye olmaz, yılışır 66
28 Çocuk anne babasının kendisine ne söylediğini unutabilir ama ne hissettirdiğini unutmaz 68
29 Dikkat yoğunluğu kazandırmak, çocuğun değil yetişkinin becerisidir 70
30 Çocuğun oyuncak sayısı arttıkça dikkat dağınıklığı artar 72
31 Duygusal gelişiminin en önemli özelliği ‘koşulsuzluktur’ 74
32 Çocuk kendini dinleyen bir ebeveynin yanında yetişiyorsa duygusal güçlüdür 76
33 Çocuk ancak birlikte karar alınmışsa yapılan işten mutlu olur 78
34 Ebeveynlik ancak ruhta ‘sekine’ duyuldukça keyif alınan bir haldir 80
35 Ebeveyn olmanın en zor yanı, çocuğun minik hatalarını tebessümle karşılayabilmekte gizlidir 82
36 Eğitim evde, gelişim sokakta olur 84
37 Ruhen doyabilmek ruhen duyabilmekle mümkündür 86
38 Çocuk eğitiminde yönetmek değil rehberlik etmek esastır 88
39 Kendinde değersizlik hissi taşıyan ebeveynler çocuklarına yetersizlik hissi verir 90
40 Cezanın kaybettirdikleri yanında kazandırdıklarının kıymeti yoktur 92
41 İçtenleşmeyen davranış, edinilmiş davranış sayılmaz 94
42 Duyguları ceza ile bastırılan kişiler ya agresif olur ya depresif 96
43 Çocuğa verilebilecek en ağır ceza ona küsmektir 98
44 Ceza ödeşmişlik duygusu oluşturur 100
45 Bir kişinin yanında diğer kişiyi ödüllendirmek, ödüllendirilmeyen kişiyi cezalandırmak demektir 102
46 İnsanı bunalıma düşüren şey olaylara yüklediği anlamdır 104
47 Ebeveynlik çocuğun iç kılavuzunun sesine kulak vermeyi gerektirir 106
48 Çocuğun kişilik kazanması için iç kılavuzunun yönelişlerine saygı göstermek gerekir 108
49 Çocuğun kişiliği duygularına eşlik edildikçe güçlenir 110
50 Çocuk anneden duyarlılığı, babadan kararlılığı öğrenir 112
51 Çocuğun ihtiyacı olmayan şeyler ihtiyaca dönüştürüldükçe bağımlılık başlar 114
52 Doğruyu söylemek ayrı, çocuğa tesir edebilmek ayrıdır 116
53 Çok bilen ebeveynlerin çocukları duygusal zayıf, mütevazı anne babaların çocukları duygusal güçlüdür 118
54 Ebeveynleri çocuklarına karşı sert olmaya iten en güçlü yanılgı ‘yüz verirsem şımarık olur’ yanılgısıdır 120
55 El âlem için çocuk yetiştirilmez 122
56 Yaptığı fedakârlıklardan sıkça bahseden ebeveynlerin, ‘minnet duygusu’ ile ezilmiş çocukları olur 124
57 Ebeveynler genellikle ‘bencil’ değil ‘benmerkezci’ bir eğilimdedirler 126
58 Benmerkezci ebeveynin çocuğuna ilgisi kendi ihtiyaçlarının yoksunluğu kadardır 128
59 Benmerkezci ebeveynler çocuklarının kendi kontrollerinden çıkmasını saygısızlık olarak değerlendirir 130
60 Çocuk kendisine yapabilme fırsatı verildikçe başarılı olur 132
61 Çocuğun ihtiyacı olan şey, yapabildiğini görmektir 134
62 Her an denetlendiği hissiyle davranışlarını kontrol eden çocuklarda sahte benlik oluşur 136
63 Duyarlı ebeveyn çocuğunda aşağılanma ve minnet duygusu oluşturmaz 138
64 Çocuk, ebeveyninden aldığı koşulsuz sevgi kadar sevmeyi öğrenebilir 140
65 Baba yoksunluğuyla büyüyen çocuklar aile ve eş sorumluluğu almakta zorlanırlar 142
66 Anne yoksunluğu veya ihmali çocukta duyarsızlığa yol açar 144
67 Anne babanın çocuğuna bırakacağı en büyük miras problem çözme yeteneğidir 146
68 Çocuğuna söz geçiremeyen ebeveyn, genellikle itibar kaybetmiş ebeveyndir 148
69 Ağaçta bir anormallik varsa köklerine bakmak gerekir 150
70 Övüngen anne babaların çocuklarında ebeveyn bağımlılığı ve kaygı görülür 152
71 Sürekli övünen bir ebeveyn çocuğuna ulaşmakta zorluk çeker 154
72 Narsist ebeveynlerin çocukları duyarsız olacaktır 156
73 İhtiyacı olmadığı halde çocuğa destek vermek onu engellemektir 158
74 Sadece insana değil eşyaya ve hayvana da saygılı davranan ebeveynin çocuğu vefalı olur 160
75 Çocuğa sunulan imkânlar ebeveynin varlığı kadar değil çocuğun ihtiyaçları kadar olmalıdır 162
76 Çocuk oyuncakla değil ebeveyniyle oynadıkça mutlu olur 164
77 Anne babasının yaşam öyküsünü bilmeyen çocuğu öykü kitaplarıyla oyalamak yersizdir 166
78 En zayıf ebeveyn, çocuğun ağlamasına dahi izin vermeyendir 168
79 En güçlü ebeveyn, çocuğunun duygularına eşlik edebilendir 170
80 Çocuğa değerliligini hissettirmek onun yaratılıştan hakkıdır 172
81 Ebeveynlik çocukla baş edebilme becerisi kazanmak değil çocuğa kendisiyle baş edebilme becerisi kazandırmaktır 174
82 Ebeveynin görevi çocuğunun kalbini istirahat ettirmektir 176
83 Duyguları denetlenen çocuklar kişilik kaybı yaşar 178
84 Çocuğu aşağılamanın en etkin yolu ona yokmuş gibi davranmaktır 180
85 Çocukta yaşama sevincini yok eden en baskın his, değersizlik hissidir 182
86 Çocuğu aşağılamanın en acıtıcı yolu onu kalabalıkta cezalandırmaktır 184
87 Çocuk annesine güven duyabildiği kadar hayata güven duyar 186
88 Çocukluğunu annesinin kucağında, babasının omuzlarında geçiren çocuk GÜVEN DUYGUSU içindeki çocuktur 188
89 Çocuk ancak kendini güvende hissettiği kişinin yanında yanlışlarını düzeltmeye cesaret eder 190
90 Hızlı ve kelimeleri yutarak konuşma, özenle dinlenilmemiş çocukların davranışıdır 192
91 Kaygısız mutluluk sadece çocukluk döneminin ürünüdür 194
92 Çocuk eğitiminin ana amacı çocuğa uyum becerisi kazandırmaktır 196
93 Çocuğun kişiliğinin zarara uğraması şiddetten dolayı değil, şiddet uygulayan kişiyle yaşamına devam etmek zorunda kalmasındandır 198
94 Çocuğun doğruyu söyleyememesi üzerindeki baskının varlığını ispat eder 200
95 Sen dili çocukta suçluluk duygusu oluşturur 202
96 Yetişkin yetersizliğinin ilk kurbanı çocuktur 204
97 Baskı ve zorlama altındaki kız çocukları, fıtrat karmaşası yaşar 206
98 Ebeveynin kendi çocukluk dönemi yoksunluklarını çocuğu ile gidermeye çalışması duygusal yanılgıdan ibarettir 208
99 Sürekli anne baba kavgasıyla büyüyen çocuklar duygusal tükenmişliğe düşer 210
100 Hataları tebessümle karşılamak çocuğa hatasını düzeltme fırsatı verir 212
Önsöz
Bir aile ziyaretinde buzdolabının üzerinde küçük kâğıtlara yazılmış notlar gördüm…
“Okuyabilir miyim?” diye izin isteyip birkaç tanesine göz attım…
Notların birinde “Hiçbir çocuk davranış bozukluğu ile dünyaya gelmez” yazıyordu, bir diğerinde “Minnet duygusu, çocuğu edilgen hale getirir” diye not düşülmüştü…
Ev sahibi beyefendi, “Bu notlardan evin her yanında var” diyerek çocuk odasına davet etti beni…
Kapının girişinde “Aziz Misafirler” yazıyordu… Gardırobu üzerine “Çocuk sevildiği kadar sevebilir” yazılmıştı…
Çocuk eğitimine dair uzun uzadıya yazılmış kitaplar anne babaların farkındalığını artırsa da onları sürekli dinç tutacak, kısa, özlü sözlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Belki okunan onlarca kitap akılda kalmaz, ancak bir söz, bir yaşamı değiştirecek kadar tesir edebilir insana…
Bu kitapta çok söz söylemek değildi amacımız… Az söylemek fakat özü söylemekti…
Onlarca pedagoji kitabının özetini birkaç satırda sunmaya gayret ettik…
Bazen bir satır bilgiyi, on sayfalık derinlikten çıkardık… Bazen kendi uzmanlığımızın yıllar süren birikiminin özetini bir satıra sığdırmaya çalıştık…
Bu eserin ortaya çıkmasında birçok kişinin emeği var…
Timaş Yayın Yönetmeni İhsan Sönmez Bey, kitabın mizanpajından kapağına kadar her aşamada entelektüel birikimlerini esirgemedi…
Sevgili Seval Akbıyık Hanımefendi, eserle öyle bütünleşti ki, gece gündüz bu kitapla birlikteydi… Anne babalara bir eser daha sunabilmek adına fedakârlığının sınırlarını zorladı…
Hiçbir kitabımızda desteğini hiç esirgemeyen, “Anne babaların bu konuları bilmeye ihtiyacı var” diye kendi anneliğinden de destek alan değerli Tuba Kabacaoğlu Hanımefendi bu eserde de bizi hiç yalnız bırakmadı…
Çocuğa karşı duyarlılığı bir yaşam tarzı haline getiren, edindiği bilgileri anne babalarla paylama heyecanı duyan değerli Gonca Anıl Hanımefendi de bu kitabın perde arkasındaki emek verenlerindendi…
Mizanpajından baskısına, pazarlamasından yayın toplantılarına kadar bu eserin oluşmasında samimi desteklerini hep yanımda hissettiğim sevgili Timaş ailesine kalben teşekkür etmeyi borç kabul ediyorum…
Umarım, bu eser bir çırpıda okunup bitmez… madde madde ezberlenir… duvar yazılarına dönüşür… buzdolaplarında, araçlarda, ajandalarda birer etikete dönüşür…
Ve umarım, bu eserlerle ülkemizdeki yetişkinler çocuğa dost olmanın da ötesinde çocuğun dostluğunu kazanmış olmanın mutluluğuna erişirler…
1.HİÇBİR ÇOCUK DAVRANIŞ BOZUKLUĞUYLA DÜNYAYA GELMEZ
2.ÇOCUĞUN KENDİSİNE BENZEMESİNDEN KEYİF ALMAK BİR EBEVEYNLİK YANILGISIDIR
3.EBEVEYNİ TARAFINDAN DUYULABİLEN ÇOCUK MUTLU ÇOCUKTUR
4.EN BAŞARISIZ ÇOCUK YAPACAĞI İŞLERİ BİRİNE GÖSTERMEK İÇİN YAPAN ÇOCUKTUR
4.İNATÇI ÇOCUK YOKTUR, ENGELLENEN ÇOCUK VARDIR
5.ÇOCUĞA YAPILACAK EN BÜYÜK İYİLİK, YAVAŞLIĞI KORUMAKTIR
6.ÇOCUKLUĞUNDA DOYASIYA AĞLAMASINA İZİN VERİLMEMİŞ KİŞİLER, YETİŞKİNLİKLERİNDE DOYASIYA GÜLEMEZLER
7.AİLE BÜTÜNLÜĞÜNE ZARAR VEREN ÜÇ ETKEN: AKILLI TELEFONLAR, TELEVİZYON, EV ÖDEVLERİ
8.AŞAĞILANMIŞLIK, DEĞERSİZLİK HİSSİNİN DIŞAVURUMUDUR
9.AŞAĞILANAN ÇOCUKLAR AŞAĞILANDIKLARI İÇİN DEĞİL, AŞAĞILIK OLDUKLARINA İNANDIKLARI İÇİN ÜZÜLÜR……
10.ÇOCUK AŞAĞILANDIKÇA İKİ İNSANİ HİSSİNİ YİTİRİR: MAHCUBİYET VE UTANMA DUYGUSU
11.ÇOCUK ANNESİNİ SEVMEYEN BABASINI ANCAK KORKUYLA SEVER
12.ÇOCUKLARDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI BİR DOYAMAMA HALİDİR
13.BAĞIMLILIK İLİŞKİSİNDE BAĞIMLI OLANDAN ÇOK BAĞIMLI OLUNAN BAĞIMLIDIR
15.ÇOCUĞUN DERİN SESSİZLİĞİ YETİŞKİNLERE ‘NE KADAR DA AKILLI USLU ÇOCUK’ DEDİRTMEMELİDİR
16.HER ÇOCUK ÖZELDİR
17.EBEVEYNLİKTE ÖLÇÜ EŞİTLİK DEĞİL ADALET OLMALIDIR
18.MÜKEMMEL ÇOCUK YOKTUR, KENDİSİ GİBİ OLMASINA İZİN VERİLMİŞ MUTLU ÇOCUK VARDIR
19.HAREKETLİ ÇOCUK, GELİŞEN ÇOCUKTUR
20.DUYARLILIK EĞİTİMİ OLMADAN DAVRANIŞ EĞİTİMİ OLMAZ
21.RUHEN SAĞLIKLI ÇOCUK, TAKDİR BEKLENTİSİ OLMAYAN ÇOCUKTUR
22.ÇOCUK İNSANI İYİ EDER
23.ÇOCUK ‘KENDİ EŞYASINA’ DEĞER VERMEYİ DEĞİL ‘EŞYAYA DEĞER VERMEYİ’ ÖĞRENMELİDİR
24.ÇOCUK ONU SEVEN KİŞİ İLE DEĞİL, KENDİ SEVDİĞİ KİŞİ İLE DOSTLUK KURAR
25.YILIŞIKLIK, ŞIMARIKLIK DEĞİL, ÇOCUĞUN SEVİLME ÇABASIDIR
26.ŞIMARIKLIK AŞIRI SEVGİDEN KAYNAKLANAN NE YAPACAĞINI BİLEMEME DAVRANIŞIDIR
27.ÇOCUK ŞİDDETE UĞRADIKÇA TERBİYE OLMAZ, YILIŞIR
28.ÇOCUK ANNE BABASININ KENDİSİNE NE SÖYLEDİĞİNİ UNUTABİLİR AMA NE HİSSETTİRDİĞİNİ UNUTMAZ
29.DİKKAT YOĞUNLUĞU KAZANDIRMAK, ÇOCUĞUN DEĞİL YETİŞKİNİN BECERİSİDİR
30.ÇOCUĞUN OYUNCAK SAYISI ARTTIKÇA DİKKAT DAĞINIKLIĞI ARTAR
31.DUYGUSAL GELİŞİMİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ ‘KOŞULSUZLUKTUR’
32.ÇOCUK KENDİNİ DİNLEYEN BİR EBEVEYNİN YANINDA YETİŞİYORSA DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
33.ÇOCUK ANCAK BİRLİKTE KARAR ALINMIŞSA YAPILAN İŞTEN MUTLU OLUR
34.EBEVEYNLİK ANCAK RUHTA ‘SEKİNE’ DUYULDUKÇA KEYİF ALINAN BİR HALDİR
35.EBEVEYN OLMANIN EN ZOR YANI, ÇOCUĞUN MİNİK HATALARINI TEBESSÜMLE KARŞILAYABİLMEKTE GİZLİDİR
36.EĞİTİM EVDE, GELİŞİM SOKAKTA OLUR
37.RUHEN DOYABİLMEK RUHEN DUYABİLMEKLE MÜMKÜNDÜR
38.ÇOCUK EĞİTİMİNDE YÖNETMEK DEĞİL REHBERLİK ETMEK ESASTIR
39.KENDİNDE DEĞERSİZLİK HİSSİ TAŞIYAN EBEVEYNLER ÇOCUKLARINA YETERSİZLİK HİSSİ VERİR
40.CEZANIN KAYBETTİRDİKLERİ YANINDA KAZANDIRDIKLARININ KIYMETİ YOKTUR
41.İÇTENLEŞMEYEN DAVRANIŞ, EDİNİLMİŞ DAVRANIŞ SAYILMAZ…
42.DUYGULARI CEZA İLE BASTIRILAN KİŞİLER YA AGRESİF OLUR YA DEPRESİF
43.ÇOCUĞA VERİLEBİLECEK EN AĞIR CEZA ONA KÜSMEKTİR
44.CEZA ÖDEŞMİŞLİK DUYGUSU OLUŞTURUR
45.BİR KİŞİNİN YANINDA DİĞER KİŞİYİ ÖDÜLLENDİRMEK, ÖDÜLLENDİRİLMEYEN KİŞİYİ CEZALANDIRMAK DEMEKTİR
46.İNSANI BUNALIMA DÜŞÜREN ŞEY OLAYLARA YÜKLEDİĞİ ANLAMDIR
47.EBEVEYNLİK ÇOCUĞUN İÇ KILAVUZUNUN SESİNE KULAK VERMEYİ GEREKTİRİR
48.ÇOCUĞUN KİŞİLİK KAZANMASI İÇİN İÇ KILAVUZUNUN YÖNELİŞLERİNE SAYGI GÖSTERMEK GEREKİR
49.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİ DUYGULARINA EŞLİK EDİLDİKÇE GÜÇLENİR
50.ÇOCUK ANNEDEN DUYARLILIĞI, BABADAN KARARLILIĞI ÖĞRENİR
51.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLMAYAN ŞEYLER İHTİYACA DÖNÜŞTÜRÜLDÜKÇE BAĞIMLILIK BAŞLAR
52.DOĞRUYU SÖYLEMEK AYRI, ÇOCUĞA TESİR EDEBİLMEK AYRIDIR
53.ÇOK BİLEN EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYGUSAL ZAYIF, MÜTEVAZI ANNE BABALARIN ÇOCUKLARI DUYGUSAL GÜÇLÜDÜR
54.EBEVEYNLERİ ÇOCUKLARINA KARŞI SERT OLMAYA İTEN EN GÜÇLÜ YANILGI ‘YÜZ VERİRSEM ŞIMARIK OLUR’ YANILGISIDIR
55.EL ÂLEM İÇİN ÇOCUK YETİŞTİRİLMEZ
56.YAPTIĞI FEDAKÂRLIKLARDAN SIKÇA BAHSEDEN EBEVEYNLERİN, ‘MİNNET DUYGUSU’ İLE EZİLMİŞ ÇOCUKLARI OLUR
57.EBEVEYNLER GENELLİKLE ‘BENCİL’ DEĞİL ‘BENMERKEZCİ’ BİR EĞİLİMDEDİRLER
58.BENMERKEZCİ EBEVEYNİN ÇOCUĞUNA İLGİSİ KENDİ İHTİYAÇLARININ YOKSUNLUĞU KADARDIR
59.BENMERKEZCİ EBEVEYNLER ÇOCUKLARININ KENDİ KONTROLLERİNDEN ÇIKMASINI SAYGISIZLIK OLARAK DEĞERLENDİRİR
60.ÇOCUK KENDİSİNE YAPABİLME FIRSATI VERİLDİKÇE BAŞARILI OLUR
61.ÇOCUĞUN İHTİYACI OLAN ŞEY, YAPABİLDİĞİNİ GÖRMEKTİR
62.HER AN DENETLENDİĞİ HİSSİYLE DAVRANIŞLARINI KONTROL EDEN ÇOCUKLARDA SAHTE BENLİK OLUŞUR
63.DUYARLI EBEVEYN ÇOCUĞUNDA AŞAĞILANMA VE MİNNET DUYGUSU OLUŞTURMAZ
64.ÇOCUK, EBEVEYNİNDEN ALDIĞI KOŞULSUZ SEVGİ KADAR SEVMEYİ ÖĞRENEBİLİR
65.BABA YOKSUNLUĞUYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR AİLE VE EŞ SORUMLULUĞU ALMAKTA ZORLANIRLAR
66.ANNE YOKSUNLUĞU VEYA İHMALİ ÇOCUKTA DUYARSIZLIĞA YOL AÇAR
67.ANNE BABANIN ÇOCUĞUNA BIRAKACAĞI EN BÜYÜK MİRAS PROBLEM ÇÖZME YETENEĞİDİR
68.ÇOCUĞUNA SÖZ GEÇİREMEYEN EBEVEYN, GENELLİKLE İTİBAR KAYBETMİŞ EBEVEYNDİR
69.AĞAÇTA BİR ANORMALLİK VARSA KÖKLERİNE BAKMAK GEREKİR
70.ÖVÜNGEN ANNE BABALARIN ÇOCUKLARINDA EBEVEYN BAĞIMLILIĞI VE KAYGI GÖRÜLÜR
71.SÜREKLİ ÖVÜNEN BİR EBEVEYN ÇOCUĞUNA ULAŞMAKTA ZORLUK ÇEKER
72.NARSİST EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI DUYARSIZ OLACAKTIR
73.İHTİYACI OLMADIĞI HALDE ÇOCUĞA DESTEK VERMEK ONU ENGELLEMEKTİR
74.SADECE İNSANA DEĞİL EŞYAYA VE HAYVANA DA SAYGILI DAVRANAN EBEVEYNİN ÇOCUĞU VEFALI OLUR
75.ÇOCUĞA SUNULAN İMKÂNLAR EBEVEYNİN VARLIĞI KADAR DEĞİL ÇOCUĞUN İHTİYAÇLARI KADAR OLMALIDIR
76.ÇOCUK OYUNCAKLA DEĞİL EBEVEYNİYLE OYNADIKÇA MUTLU OLUR
77.ANNE BABASININ YAŞAM ÖYKÜSÜNÜ BİLMEYEN ÇOCUĞU ÖYKÜ KİTAPLARIYLA OYALAMAK YERSİZDİR
78.EN ZAYIF EBEVEYN, ÇOCUĞUN AĞLAMASINA DAHİ İZİN VERMEYENDİR
79.EN GÜÇLÜ EBEVEYN, ÇOCUĞUNUN DUYGULARINA EŞLİK EDEBİLENDİR
80.ÇOCUĞA DEĞERLİLİGİNİ HİSSETTİRMEK ONUN YARATILIŞTAN HAKKIDIR
81.EBEVEYNLİK ÇOCUKLA BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANMAK DEĞİL ÇOCUĞA KENDİSİYLE BAŞ EDEBİLME BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
82.EBEVEYNİN GÖREVİ ÇOCUĞUNUN KALBİNİ İSTİRAHAT ETTİRMEKTİR
83.DUYGULARI DENETLENEN ÇOCUKLAR KİŞİLİK KAYBI YAŞAR
84.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ETKİN YOLU ONA YOKMUŞ GİBİ DAVRANMAKTIR
85.ÇOCUKTA YAŞAMA SEVİNCİNİ YOK EDEN EN BASKIN HİS, DEĞERSİZLİK HİSSİDİR
86.ÇOCUĞU AŞAĞILAMANIN EN ACITICI YOLU ONU KALABALIKTA CEZALANDIRMAKTIR
87.ÇOCUK ANNESİNE GÜVEN DUYABİLDİĞİ KADAR HAYATA GÜVEN DUYAR
88.ÇOCUKLUĞUNU ANNESİNİN KUCAĞINDA, BABASININ OMUZLARINDA GEÇİREN ÇOCUK GÜVEN DUYGUSU İÇİNDEKİ ÇOCUKTUR
89.ÇOCUK ANCAK KENDİNİ GÜVENDE HİSSETTİĞİ KİŞİNİN YANINDA YANLIŞLARINI DÜZELTMEYE CESARET EDER
90.HIZLI VE KELİMELERİ YUTARAK KONUŞMA, ÖZENLE DİNLENİLMEMİŞ ÇOCUKLARIN DAVRANIŞIDIR
91.KAYGISIZ MUTLULUK SADECE ÇOCUKLUK DÖNEMİNİN ÜRÜNÜDÜR
92.ÇOCUK EĞİTİMİNİN ANA AMACI ÇOCUĞA UYUM BECERİSİ KAZANDIRMAKTIR
93.ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİN ZARARA UĞRAMASI ŞİDDETTEN DOLAYI DEĞİL,
ŞİDDET UYGULAYAN KİŞİYLE YAŞAMINA DEVAM ETMEK ZORUNDA
KALMASINDANDIR
94.ÇOCUĞUN DOĞRUYU SÖYLEYEMEMESİ ÜZERİNDEKİ BASKININ VARLIĞINI İSPAT EDER
95.SEN DİLİ ÇOCUKTA SUÇLULUK DUYGUSU OLUŞTURUR
96.YETİŞKİN YETERSİZLİĞİNİN İLK KURBANI ÇOCUKTUR
97.BASKI VE ZORLAMA ALTINDAKİ KIZ ÇOCUKLARI, FITRAT KARMAŞASI YAŞAR
98.EBEVEYNİN KENDİ ÇOCUKLUK DÖNEMİ YOKSUNLUKLARINI ÇOCUĞU İLE GİDERMEYE ÇALIŞMASI DUYGUSAL YANILGIDAN İBARETTİR
99.SÜREKLİ ANNE BABA KAVGASIYLA BÜYÜYEN ÇOCUKLAR DUYGUSAL TÜKENMİŞLİĞE DÜŞER
100.HATALARI TEBESSÜMLE KARŞILAMAK ÇOCUĞA HATASINI DÜZELTME FIRSATI VERİR
0-6 Yaş Dönemi Çocuk Eğitiminde 100 Temel Kural
Tanıtım
Bir Hint atasözü; "Çocuklarınızı 6 yaşına kadar bana verin, 60 yaşına kadar sizin olsun…" der… Pedagojik açıdan doğrudur bu söz… Zira çocukluk dönemi, his edinim dönemidir… Ve hangi his yerleşirse 6 yaşına kadar çocuğa; o, huya dönüşür… İncecik sızı bırakır duyguda, sökülüp atılması kolay olmayan…
Kiminde, uğursuz bir iç ses gibi fısıldar durur, bütün bir ömür değersizlik hissettirir insana iliklerine kadar… Kiminde ise cıvıl cıvıl bir iç kıpırtısı verir, dinmek bilmez yaşama sevinci… Ve en zor anlarda çocukluğun tebessümü koşar gelir yardıma... Her insanın sadece bir kez çocuk olma hakkı vardır… O da anne babasının çocukluğunu yaşamasına izin verdiği kadardır…
İçindekiler
TEŞEKKÜR 11
YAYINA HAZIRLAYANIN NOTU 13
GİRİŞ 15
1-Bebeğin odaya ihtiyacı yoktur, en güzel oda dahi anne yatağından güven verici değildir 16
2-Yenidoğan ya anne yanında ya da anneyle temas edebilecek yakınlıktaki bir beşikte yatmalıdır 18
3-Bebek yatağı hapishane parmaklıkları gibi engelleyici bir biçimde değil, anneye kolayca erişilebilecek kolaylıkta olmalıdır 20
4-Altı temiz, karnı tok; ağlaya ağlaya uyur' diye çocuğu yalnızlığa terk etmek, anne ile bebek arasındaki bağı zedeler 22
5-Çocuk anneden süt değil güven emer 24
6-Çocuk anne sütünden birdenbire kesilmez 26
7-Duygusal ihtiyaçlar 'vaktinde ve yeterince' giderildiğinde GÜVEN DUYGUSU gelişir 28
8-Çocuğun gerçek kişiliğinin ortaya çıkabilmesi ancak kendini güvende hissetmesiyle mümkündür 30
9-Çocuk ancak 3,5 yaşından sonra anneden ayrılabilir 32
10-Ebeveynlerin en büyük yanılgısı 'küçükken söz geçiremezsem, büyüdüğünde beni hiç dinlemez' düşüncesidir34
11-Baskıcı ebeveynlerin edilgen çocukları olur 36
12-Çocukluk dönemi 'his edinim' dönemidir 38
13-Güvenle bağlanan çocuk, güvenle ayrılabilir 40
14-Çocuk eğitiminin özü 'güvenli bağlanma'dır 42
15-Kaygılı annelerin, kendine bağımlı çocukları olur 44
16-Güvenli bağlanma 0-4 yaş arasında ve 'bir kişi' ile gerçekleşirse çocuk ruhen dingin olur 46
17-Bağlanma problemi olan çocuklar gece ansızın uyanıp sebepsiz yere ağlayabilirler 48
18-Anne kendini çocuğa bırakmazsa çocuk da anneyi bırakmaz 50
19-Okul öncesi dönemde hırçınlık, genellikle bağlanamama probleminin dışa vurumudur 52
20-Çocuk annesiyle 'güvenli bağ' kurabildiği kadar 'duyarlı', babasıyla birlikte olabildiği kadar 'iradeli' olur 54
21-Söz dinlemeyen çocuk yoktur, bağlanamamış çocuk vardır 56
22-Bağlanmanın üç temas noktası; 'göz, ten ve ses'tir 58
23-Çalışan anne, 4 yaş öncesi çocuğunu kreşe vermek yerine bakıcı tercih etmelidir 60
24-Bebeğin bakıcıya bırakılması birdenbire değil, 6 haftalık süreç içerisinde gerçekleşmelidlr 62
25-Anne çocuğundan vedalaşarak ayrılmalıdır. Habersizce gitmeler çocukta kaygı uyandırır 64
26-6 yaşına kadar çocuklar 'buyurucu bir iç kılavuzla' gelişimlerini sürdürürler 66
27-Çocuk aslında 4 yaşında doğar 68
28-Çocuk çok acıkırsa hızlı hızlı yer, çok susarsa üstüne döke döke içer; bunda ne ayıp vardır ne utanç 70
29-Bir anne babanın en iyi psikoloğu, kendi çocuğudur 72
30-Tuvalet alışkanlığı, çocuk zihinsel ve fiziksel açıdan hazır olduğu zaman başlamalıdır 74
31-Çocukla iletişimde en güçlü kelime 'Evet', en zarar verici kelime Hayır'dır 76
32-Oyun ve oyuncak ancak bir araçtır, marifet çocukla aracısız iletişim kurmaktır 78
33-Eşyaya nüfuz edebilen' çocuk GÜVEN DUYGUSU edinir 80
34-Okul öncesi dönemde çocuklarla iletişimde 'eylem dili' kullanılmalıdır 82
35-Yeme bozukluğu, çocuğun üzerindeki baskının yemeye tepki ile dışa vurumudur 84
36-Çocuk için' kural koymak ona kendini dışlanmış hissettirir 86
37-Kardeşler arası ideal yaş farkı dörttür 88
38-6 yaş öncesi çocuklara ölüm anlatılırken 'müsebbibe' değil 'sebebe' vurgu yapılmalıdır 90
39-Anne babadan keyif alamayan çocuklar, kendilerini TV, telefon, bilgisayar gibi araçlarla meşgul ederler 92
40-4 yaş öncesinde televizyon izlemek çocukta empati duygusunu zayıflatır....94
41-Uykuya direnç, yaşama sevinci olan çocukların davranışıdır 96
42-Okul öncesi çocuğunun en belirgin özelliği yavaşlıktır 98
43-2 yaş öncesi çocuğu uyutmak için sallamak, onu sersemleştirir 100
44-Yetişkinler yoruldukça yavaşlar, çocuklar yoruldukça hızlanır 102
45-Bağlanma dönemi sağlıklı geçmiş çocuklar için anaokulu yaşı dörttür 104
46-Çocuğu, alışacak diye ağlaya ağlaya okula göndermek, ebeveyn çocuk bağına zarar verir 106
47-Anaokulundaki çocuğa 'grup' halinde değil, varlığını onaylamak için ismiyle hitap edilmelidir 108
48-Çocuk okula ağlayarak alışmaz 110
49-Anaokulunun çocuk için en büyük kazanımı zamana karşı duyarlılık
oluşturmasıdır 112
50-Okul öncesi eğitimde öğretmen disiplinli ve otoriter değil, anne gibi
şefkatli olmalıdır 114
51-Bilgi ile değil, içsel duyuşların yol göstericiliğiyle anne olunur 116
52-Katı disiplinli bir annenin çocuğu 'şeklen' düzen içinde görünse de 'ruhen' duygusal yoksunluklar içindedir 118
53-Çocuk aşağılandıkça iki insani hissini yitirir; mahcubiyet ve utanma 120
54-Çocuklarda bağımlılık bir 'doyamama' halidir 122
55-İhtiyaçları karşılanan değil, kendisine ihtiyacı olmayan şeyler sunulan çocuklarda bağımlılık olur 124
56-Yaşam, kendine güvenle bağlananlara huzur verir 126
57-Bir kişinin cezalandırılabilmesi için, 'irade, kasıt ve ehliyet' olması şarttır ki bunlar çocukta yoktur 128
58-Hiçbir çocuk şiddete eğilimli değildir; çocuk için saldırganlık bir savunma eylemidir 130
59-Negatif sözlerle pozitif kişilik oluşmaz 132
60-Üzerinde baskı olan çocuk hiperaktif davranışlar sergiler 134
61-Çocuğu ceza ve mükâfatla eğitme çabası, onu edilgenleştirmekten başka bir şey değildir 136
62-Bağ kuramayan ebeveynler baskı kurar 138
63-Ebeveynin baskıcı tutumu karşısında ağlayan çocuğa bir de ağlamaması
için baskı yapmak, öfkeye sebep olur 140
64-Çocukluk dönemi, benliğin inşa dönemidir, tamamlanmamış bir benliğe ceza vermek, benlik inşasını zarara uğratır 142
65-Ne talihsizdir o anne babalar ki dünyada çocuklarını değil kendilerini gezdirirler 144
66-Çocuklar 3-4 yaşlarında bellek yitimine uğrar 146
67-Okul öncesi çocukların en büyük ihtiyacı özgürlüktür 148
68-Çocuk, yetişkinin oyuncağı değil, yaşama hazırlanan bir aziz misafirdir 150
69-Çocuk ebeveynlere bir süre misafir olarak emanet edilmiş bir aziz misafirdir 152
70-Pedagojide çocuğun üç dünyası vardır; gerçek, hayal ve rüya. Okul öncesinde bunları ayırt etmek zordur 154
71-Her kim çocuk eğitmeyi göze alırsa çocuklaşmayı da göze almalıdır 156
72-Davranışlar kendi başına bir anlam taşımaz, zira her davranış bir duygunun dışa vurumudur 158
73-Duyarsızca söylenen sözlerle değerler eğitimi olmaz 160
74-Çocuk ikna edildikçe değil, ikna oldukça gelişir 162
75-Konuşurken dinlenen çocuk kendini değerli hisseder 164
76-Aile içinde değer gören çocukların en belirgin özellikleri 'kaygısız tebessümleri'dir 166
77-Kişiliği 'değersizlik hissi' ile oluşan çocuk, değersiz işlere değer kazandırma eğilimine girer 168
78-Hatırlanmayan geçmiş, yaşanan değersizlik hissindendir 170
79-Çocukluğun en belirgin özelliği dikkat dağınıklığıdır 172
80-Okul öncesi çocuklara peygamber sevgisi, peygamber çileleri anlatılarak kazandırılmaz 174
81-Erdemli davranışlar öğrenilmez, 'edinilir' 176
82-Çocuk yetiştirmek tek başına kendi çocuğunu yetiştirmek değildir, toplumsal bir duyarlılık halidir 178
83-Çocuk terbiyesinin ana amacı çocuğa 'davranış' değil, 'duyarlılık ve irade' kazandırmaktır 180
84-Çocuk hatası yüzüne vuruldukça duyarsızlaşır 182
85-Bir ebeveynin çocuğuna 'Artık senin annen/baban olmayacağım' demesi duygusal şiddettir 184
86-Duygusal yoksunluk içinde olan bir çocuk ihtiyacını duymamak için algısını düşürüp hızlı hareket etmeye başlar 186
87-Çocuğun duygusal ihtiyaçlarının karşılanması fiziksel ihtiyaçlarından çok daha önemlidir 188
88-Duygusal yoksunluk yaşayan çocuklar, sürekli hareket halindedirler 190
89-Çocuğun ağlamasının sebebi duygusal yoksunluk ise hemen giderilmeli;
iktidar mücadelesi ise ağlamasına izin verilmelidir 192
90-Her gün yarım saat sessizlik oyunu, çocuğun dürtüselliğini azaltmada etkilidir 194
91-Çocuklarda 'alan' kavramı oluşmadan 'düzen' alışkanlığı oluşturulmaz 196
92-Ne yaparsam yapayım çocuğum beni sever' sözü doğrudur ama eksiktir,
zira çocuğun başka alternatifi yoktur 198
93-Çocuğa sabredilerek yapılan ebeveynlik, hem çocuğu hem ebeveyni
yıpratır 200
94-Çocukluk dönemindeki' anormal davranışların terki kolaydır; ebeveyn
değiştikçe çocuk da değişir 202
95-Çocuk bir yakınlık içinde özgürlük arar 204
96-Kendiyle problemi olmayan anne babanın çocuğuyla problemi olmaz 206
97-Tesir sahibi olmayan ebeveyn, çocuk eğitiminde rol oynayamaz 208
98-Çocukluk yıllarından kalan en köklü his, ürküntüdür 210
99-Çocukla iletişimde 've', 'fakat', 'ama' pedagojik olarak sakıncalı kelimelerdir 212
100-Babanın kararlılığı, annenin duyarlılığını kolaylaştırır 214
Önsöz
Ebeveynlerin, "Acaba öyle mi yapsam, böyle mi?" diye tereddütte kaldıkları en belirgin dönem; çocuklarının 0-6 yaş dönemidir... Öyle ya, çocuk anne yanından ne zaman ayrılacak; erken ayrılsa anneyle duygusal bağı zedelenir, geç ayrılsa bağımlılık oluşur... Emmeden nasıl kesilecek; tiksindirerek mi, hiçbir tiksinti oluşturmadan mı?
Kreşe ne zaman başlayacak; evde anne baba bunaldığı zaman mı, çocuk ruhsal olarak hazır olduğu zaman mı?
Bakıcıya nasıl bırakılacak; çocuk uyurken sessizce giderek mi, evden çıkarken vedalaşarak mı?
Kurallar nasıl konulacak; çocuk için özel kurallar mı, aile için genel kurallar mı?
Bütün bu soruların cevaplarını tek cümle ve birkaç satırlık anlatımla bulmak her zaman kolay olmuyor...
İşte "ıoo Temel Kural" serisinin bu ikinci kitabında da az söze çok bilgi sığdırmaya çalıştık... Kitabı akılda kalıcı, küçük notlarla hazırladık...
Onlarca pedagoji kitabının özetini bu küçük eserde toparladık. ..
Her an her yerde okunabilsin diye, konuları birbirinden bağımsız tuttuk...
Umarız, o-6 yaş döneminin temel bilgilerini barındıran bu eser, çocukla dostça yakınlık kurmak isteyen yetişkinlere yeni bir bakış açısı kazandırır...
Adem Güneş İstanbul, 2015
Bebeğin odaya ihtiyacı yoktur, en güzel oda dahi anne yatağından güven verici değildir
Ebeveynler çok defa çocuk odalarını süsleyerek; ayıcıklar, pandalar koyarak çocuğu da o odada yatırırlar. Halbuki çocuğun süslü bir odaya değil, anne yanında GÜVEN DUYGUSUnu solumaya ihtiyacı vardır.
Yenidoğan ya anne yanında ya da anneyle temas edebilecek yakınlıktaki bir beşikte yatmalıdır
Anne babanın yatağında, anne tarafına dönük olarak yatan çocuk anne sıcaklığı, anne nefesinin ritmi ve anne teninin dokunsallığıyla güven içindedir.
Bebek yatağı hapishane parmaklıkları gibi engelleyici bir biçimde değil, anneye kolayca erişilebilecek kolaylıkta olmalıdır
Çocuk beşiği, anne yatağı seviyesinde ve önü açık olmalıdır ki çocuğun içinde özgür bir ruh gelişsin…
Altı temiz, karnı tok; ağlaya ağlaya uyur' diye çocuğu yalnızlığa terk etmek, anne ile bebek arasındaki bağı zedeler
Çocuk tok da olsa, duygusal yoksunluk yaşadığında, korktuğunda, annesini özlediğinde ve kendini yalnız hissettiğinde ağlayabilir.
“Altı temiz, karnı tok; varsın biraz ağlasın” demek, en zayıf dönemde çocuğun duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelmek demektir.
Çocuk anneden süt değil güven emer
Anne sütü sadece mucizevi bir besin kaynağı değildir. Bundan daha büyük mucize, anneyle bebek arasındaki bağlanmanın temel kaynaklarından biri olmasıdır. Çocuğun anne göğsüne tutunup tensel temas kurması, anne bebek bağlanmasına büyük katkı sağlar.
Çocuk anne sütünden birdenbire kesilmez
Alışkanlıklar birdenbire terk edilirse çocukta korkuya ve travmaya sebep olur. Bu nedenle çocuğun anne sütünden ayrılması adım adım gerçekleşmelidir. Sık sık emen çocuğun emmelerinin arası açılarak ayrılma süreci tamamlanabilir.
Duygusal ihtiyaçlar 'vaktinde ve yeterince' giderildiğinde GÜVEN DUYGUSU gelişir
Çocuk, ihtiyacı vaktinde giderilmedikçe huzursuz, yeterince giderilmedikçe de hırçın olur… Eksik kalan ihtiyacını gidermek için başka arayışlara girer… Bazen arkadaş bağımlısı, bazen oyuncak tutkunu olur… Bundandır ki 0-4 yaş, çocuğun terbiye edildiği değil, ihtiyaçlarının koşulsuzca giderildiği dönemdir…
Çocuğun gerçek kişiliğinin ortaya çıkabilmesi ancak kendini güvende hissetmesiyle mümkündür
Her çocuğun mizacı diğer çocuklardan farklıdır.Çocuk yetiştirmenin en önemli tarafı, çocuğu mizacını bozmadan yetişkinlik yıllarına eriştirmektir. Mizacının bozulmaması ise çocuğun kendini güvende hissettiği bir ortamda bulunmasıyla mümkündür. Sürekli engellenen ve çocukluğu eleştirel bir ortamda geçen kişinin mizacını ortaya koyabilmesi imkânsızdır…
Çocuk ancak 3,5 yaşından sonra anneden ayrılabilir
Annesiyle güvenli bağlanamamış çocuk, ondan ayrılırken kaygı yaşar… Zira böylesi çocuklar ihtiyaç duydukları GÜVEN DUYGUSUnu yeterince tatmamışlardır. Başlarına bir şey geleceği, annesinin kendisini bırakıp gideceği kaygısıyla yaşarlar.
Ebeveynlerin en büyük yanılgısı 'küçükken söz geçiremezsem, büyüdüğünde beni hiç dinlemez' düşüncesidir
Çocuklar, duygularında ne kadar özgür olurlarsa, o kadar davranışlarını düzene sokabilecek güce erişirler… İçsel bir genişlik ancak özgür bir çocukla elde edilir… Kendilerini kontrol edebilenler duygu dünyası geniş olan kişilerdir... Bu da çocukluk yıllarında elde edilecek bir kazançtır. Zira yetişkinlikte duyguların genişlemesi hayli zordur.
Kaygılı annelerin, kendine bağımlı çocukları olur
Çocukluk döneminde ruhsal doyumsamaya erişmemiş kişiler, yetişkinlik yıllarında bu açlığı gidermek için yoğun çaba gösterirler. Bağlandıkları kişilere, ya aşırı bağlanır, bir bağımlılık oluşturur… Ya da yaşadıkları güvensizlik tecrübeleriyle bir türlü bağlanamazlar… Kaygı bulaşıcıdır… Kaygılı ebeveyn çocuğuna kaygı aşılar…
Çocuk annesiyle 'güvenli bağ' kurabildiği kadar 'duyarlı', babasıyla birlikte olabildiği kadar 'iradeli' olur
Çocuk babasıyla kurduğu güvenli ilişkiyle iradesini geliştirir… İrade kazandıkça, kendini yönetmeyi, duygularını yönetmeyi becerir… Sürekli ve kararlı iş yapabilme gücünü edinir… Anne ile bağlanmış çocuk, baba ile iradesini geliştiremezse, duygularını kontrol etmekte zorlanır, sürekli ve kararlı işler yapmakta yetersiz kalır…
Anne çocuğundan vedalaşarak ayrılmalıdır. Habersizce gitmeler çocukta kaygı uyandırır
Kaygılı ruh hali, çocukluk yılları için en tehlikeli ruh halidir… Bundandır ki çocuk uykudayken veya başka bir alandayken gizlice ayrılmak, oldukça sakıncalı bir ebeveyn tutumudur…Böylesi çocuklar, kaybetme korkusuyla anneye daha çok bağımlı hale gelir, gece uykusundan kaygıyla uyanır, yetişkinlik yıllarına da yansıyan ayrılma kaygısı yaşarlar…
Tuvalet alışkanlığı, çocuk zihinsel ve fiziksel açıdan hazır olduğu zaman başlamalıdır
Birçok çocuğun tuvalet alışkanlığı elde edememesinin temel sebebi, rahatça altına yapmak varken “neden tuvalete yapmalıyım” sorusunun cevabını algılayabilecek olgunluğa erişmeden bu alışkanlığın kazandırılmaya çalışılmasıdır…
Yeme bozukluğu, çocuğun üzerindeki baskının yemeye tepki ile dışa vurumudur
Eğer çocuğun üzerinde baskı ve zorlama varsa… Ya da annesiyle bağlanma problemi yaşıyorsa… Çocuk bu huzursuzluk hali ile yemeği reddedebilir… Acıkmadan yemeye zorlamak, sevmediği yemek için baskı yapmak çocuğu yemeye karşı tepkiselleştirir.
4 yaş öncesinde televizyon izlemek çocukta empati duygusunu zayıflatır....
Televizyon her ne kadar cıvıl cıvıl, renkli dünyalar barındırıyor olsa da canlı değildir… Canlı olmayan bir varlıkla saatlerce meşgul olmak çocuğun ruhsal gelişimini engeller…
Bağlanma dönemi sağlıklı geçmiş çocuklar için anaokulu yaşı dörttür
Anaokulunun işlevi sanıldığı gibi eğitim ihtiyacı değildir aslında. Çocuğun anne babasının haricinde yeni kişilerle duygusal etkileşimde bulunmasının ve bu etkileşimle duygularını, zihnini yönetebilme becerisinin ilk adımıdır… Çocuğun sosyal yaşama geç başlaması, sürekli evde bulunması, duygusal gelişime engeldir… Duygusal gelişimi zayıf olan çocukların sosyal gelişimi de zayıf olur…
Okul öncesi eğitimde öğretmen disiplinli ve otoriter değil, anne gibi şefkatli olmalıdır
Çocuğa erişmek isteyen bir öğretmen mutlaka şefkatli bir yaklaşım sergilemelidir, çocuğun içini tedirgin etmeden, içinin inşasına dokunmadan…Anne gibi şefkatli bir öğretmenin yanındaki çocuk, iç inşa sürecini kaygısızca devam ettirebilir.
İhtiyaçları karşılanan değil, kendisine ihtiyacı olmayan şeyler sunulan çocuklarda bağımlılık olur
Birçok ebeveyn, duydukları sevgiden dolayı, çocuk için ihtiyacı olmayan şeyleri de ona sunmaya çalışır…
Örneğin hiçbir çocuğun cips yemeye ihtiyacı yoktur… Ancak çocuğuna cips alan ebeveyn bir süre sonra çocukta bir tür cips bağımlılığı oluştuğunu görecektir… Çocukların televizyon seyretme ihtiyacı yoktur, onlar doğal yaşamdan daha çok keyif alırlar… Ancak çocuğu televizyonla tanıştırmak onun bir süre sonra televizyona bağımlı olmasını da beraberinde getirir…
Üzerinde baskı olan çocuk hiperaktif davranışlar sergiler
Eğer bir hiperaktif bozukluğu içermiyorsa, çocuğun hareketliliği çoğunlukla yaşadığı olumsuz duygulardan kaynaklanır.Çünkü normal bir çocuğun aşırı hareketliliği acıyı duymamak için kendisini oyalama davranışıdır.Eğer şiddet uygulanıyorsa ve duygusal acı veriliyorsa hareketlenmeye başlar çocuk…Kendi hislerini duymamak için… Acıyı duymamak için… Algısını düşürmek için…Böylesi bir çocuğun duygusal onarıma ihtiyacı vardır.
Ne talihsizdir o anne babalar ki dünyada çocuklarını değil kendilerini gezdirirler
Çocuk merkezli bir hayatı olan anne babalar hem çocuklarının kişiliğini geliştirir hem çocukla yaşamanın keyfine varırlar.Çocukla birlikte yaşama becerisi, bir yetişkinin elde edebileceği en üstün yeteneklerden biridir…
Evin kırık döküklerini tamirle meşgul bir babanın, yanına oturan çocukla konuşarak iş yapabilmesi üstün bir yetenektir…
Çamaşırları katlayan bir annenin çocuğuna fırsat vermesi, ona çamaşır katlamayı öğretmesi üstün bir beceridir…Parka, bahçeye çıkıldığında hayata çocuk gözüyle bakabilmek, onun dünya hakkında sorduğu soruları cevaplamak için çaba harcamak da bir üstünlüktür…
Bir yetişkinin en büyük talihsizliği çocuğunun ihtiyaçlarını göremeyip kendi yaşamına devam etmesidir...
Pedagojide çocuğun üç dünyası vardır; gerçek, hayal ve rüya. Okul öncesinde bunları ayırt etmek zordur
İnsanın üç dünyası vardır; gerçek dünyası, hayal ve rüya… Yetişkinler hayal ile gerçek arasındaki farkı bilirler, rüyanın gerçek olmadığının farkındadırlar…
Ancak çocuk değil…
Çünkü çocuk aklıyla değil duygularıyla yaşar… Duyguları hangi âlemde ne hissederse, hissettiği şeydir çocuğun yaşadığı dünya…Rüyada mutlu olan çocuk, mutludur… Hayalindeki işlerin peşinde giderken sevinçlidir… Üç dünyanın hissi, tek bir ruhta karşılık bulur… Yıllar geçtikçe, rüyalar gerçeklerden, gerçekler hayallerden ayrılır… Ve bu ayrılış adım adım hayal kırıklıklarını ve hüznü de beraberinde getirir… Bundandır ki, çocukluk yılları yaşanabildiği kadar özgürce yaşanmalıdır…Zira yetişkinlikte en özlenilen yıllar, çocukluk saflığındaki yıllardır…
Konuşurken dinlenen çocuk kendisini değerli hisseder
Konuşurken dinlenilmek, o sesin sahibinin varlığını kabul etmektir…
Düşünceleri “çocukça” da olsa ciddiye alınmak, düşüncelerine yankı bulmak, kendini değerli hissettirir insana…
Düşüncesinin konuşulmaya değer olduğunu görmek, insana kendini iyi hissettirir.
Değerli olma hissini verir insana…Konuşurken bakılmayan, göz teması kurulmayan, sözleri sürekli kesilen ve eleştirilen çocukların en temel hissi ise “değersizlik hissidir.”
Makale Kategorisinde “GÜVEN DUYGUSU” Kelimesinden “5” Adet Bulunmuştur.
Kaygının ilacı, emniyet ve GÜVEN DUYGUSUdur
Kaygı, bir tetikçidir… Kimin ruhunda var olursa, o ruhun kimyasını bozar. Anormal davranışlara yol açar. Mesela, aslında hiçbir çocuk “yalancı” değildir. Yalan söylemek insanın özünde yoktur, çünkü insan “iyidir.” Ancak, çocuğu azıcık kaygılandırırsanız, çocuk “kendini korumak için” yalana başvurabilir. Sınavdan zayıf alan bir çocuk, anne babasının üzüleceği “kaygısı” ile, sınav notunun yüksek olduğu yalanını söyleyebilir. Burada, çocuğun bizzat kendisine ve onun yalan davranışına odaklanmak yerine, onun yalan söylemesine neden olan “kaygı” ortadan kaldırılırsa, yalan söyleme eğilimi de ortadan kalkacaktır…
Veya aslında hiçbir çocuk “saldırgan” değildir. Ancak çocuğu kaygılandırırsanız, çocuk “kendini korumak için” saldırgan bir davranış sergileyebilir. Mesela, yeni bir kardeşi dünyaya gelen çocuk, annesinin kardeşi ile daha çok ilgilendiğini ve kendisinin artık daha az sevildiğini zannederse “kaygılanır. Böylesi bir kaygı hâli, bu çocuğun küçük kardeşine yönelik “şiddet”, “kıskançlık” ve “zarara uğratma” eğilimini artırır. Burada, çocuğun saldırgan davranışından daha önemli olan şey, çocuğun anne sevgisini kaybediyor olduğu kaygısıdır. Böylesi bir çocuğun tekrar “normalleşebilmesi” ancak onun duyduğu kaygıdan arınması ile mümkündür…
Kaygı, bugüne ait düşüncelerle oluşmaz, geleceğe ait belirsizliktir kaygıya sebep olan şey… Sınavından zayıf alan bir çocuğun kaygısı, zayıf aldığı dakikalara ait değildir, sonrası ile ilgilidir. “Biraz sonra anne babama ne diyeceğim?” düşüncesi kaygıyı oluşturur…
Kaygının iki ilacı vardır. Birincisi “anı yaşamak” prensibidir. “Sonuca” odaklanmak değil, “süreci” yaşamak üzere kişi yetenek geliştirirse, kaygının ilk panzehirini almış olur. Ancak bu yeterli değildir. Kişinin kaygıdan arınması için kendini “emniyette” hissetmesi gerekir.
Ne antidepresanlar, ne de sakinleştiriciler… Kaygının en etkin ilacı “emniyet” ve “güven” duygusudur.
Yazılıdan zayıf alan bir çocuk, ebeveynine karşı kendini hâlâ emniyette hissederse, kendisinin zarara uğramayacağının “emniyetini” ruhunda duyuyorsa, böylesi bir çocuğun yalan söylemesi ihtimal dahilinde değildir… Veya annesinin sevgisini kaybetmeyeceğinden emin olan çocuk, kardeşini kıskanmayacak, ona karşı saldırgan davranışlar sergilemeyecektir…
Çocuk davranışlarının normalleşmesi için, pedagojinin uyguladığı en temel prensip “çocuğun kendini emniyet ve güven içinde hissetmesi” prensibidir…
Koşulsuz bir sevgi içinde çocuğa, “sen beni sevmesen de ben seni seviyorum” güveni verildiği sürece çocuk kaygılarından arınır, davranışları normalleşir…
Günümüz ebeveynleri, çocuklarında gördükleri anormal davranışlarla mücadele etmek için çoğu defa, zaten kaygılarından dolayı anormal davranmaya başlamış olan çocuğun üzerine baskı ve zorlamalarla giderek yeni yeni kaygı alanları oluşturuyorlar… Böylesi bir durum ise çocukta yeni yeni anormal davranışlara yol açıyor…
Önümüzdeki hafta çocuklar karneleriyle evlere gelecekler… Karneleri ellerine geçtiğinde, kim bilir kalpleri ne kadar da pır pır atacak, “Acaba annem babam ne diyecek?” diye akşamı bekleyecekler…
Eğer çocuğunuzun başka başka anormal davranışlar edinmesini istemiyorsanız, elinize aldığınız karneye şöyle bir göz ucu ile bakın, düşük notlarını görseniz bile, onu incitmeyin, üzmeyin. “Bu ne biçim karne!” diyerek kaygılandırmayın. Ona “Bunlar hep gelip geçici şeyler oğlum/kızım” diyerek karneyi bir kenara koyun, çocuğunuza coşku ile sarılın… Korkmayın, “Çocuğum bunu suiistimal edebilir” kaygısından siz de kurtulun.
Unutmayın, siz de kaygılarınızdan arınabildiğiniz kadar normal bir ebeveyn olacaksınız.
Hem unutmayın, çocuğunuzun elinde tuttuğu karne, sadece çocuğunuza ait değil. Eğer çocuğunuzun zihinsel bir sorunu yoksa karnedeki notlar aynı zamanda o dersi anlatan öğretmenin notudur… Öğretmenin, öğretmeyi ne kadar başarabildiğinin notudur… Bunun da ötesinde, çocuğunuzun elinde tuttuğu karne, aynı zamanda bir ebeveyn olarak sizin de karnenizdir… Bütün bir yarı yıl boyunca, çocuğunuzla ne kadar ilgilenip ilgilenemediğinizi çocuğunuzun karnesine bakarak görebilirsiniz...
Yazarın 21 Ocak 2013 tarihli yazısıdır
"Kalıcı öğrenmede "tekrar" yöntemi"
Henüz ilkokul 4’ncü sınıfta olmasına rağmen, eğitimden soğumuş bir delikanlıyı getirmişti ailesi.
Sınıf öğretmeni aileye sık sık “Çocuğunuzda dikkat eksikliği var.” diyerek bir doktora gidilmesi tavsiyesinde bulunuyormuş. Aile de sonunda bu baskılara dayanamayıp bir doktorun kapısını çalmış.
Doktor, hafif dozda bir ilaç yazmış, dikkatini toparlaması için.
Ancak baba, verilen ilacın yan etiklerini okuyunca şok geçirmiş. Çocuklarının henüz küçük olduğunu, bunca yan etkisi bulunan bir ilacı hak etmediğini düşünerek vermekten vazgeçmiş.
Acaba sorunun çözümü ilaçsız olamaz mı diye bir arayışa girmişler ve yolları bana düşmüş.
Anne babadan durumun özetini aldıktan sonra, delikanlı ile bire bir görüşmeye başladık.
Kendisine, okuldan neden soğuduğunu sordum. Derste sıkıldığını söyledi. “Hep aynı şeyleri yapıp duruyoruz.” diye de neden sıkıldığını uzun uzun izah etti.
Aslında çocuk doğru söylüyordu. Zira her ne kadar bir bilgiyi sürekli “tekrar etmek” öğrenmeyi kolaylaştırsa da, “tekrar ettirmek” öğrenmeyi zorlaştırır.
Öğrenmede tekrar, ancak “tekrar motivasyonu” ile gerçekleşirse kalıcı olur. Henüz tekrar motivasyonu oluşmamış çocuğa, bir bilgiyi tekrar tekrar anlatmak, tekrar tekrar “yaptırmak” içsel tepkiye yol açar.
Tekrar motivasyonu, kişinin “kendi isteği” ile tekrarları gerçekleştirmesi hevesidir. Bunun en önemli kısmını “yenilik” oluşturur. Çocuğun bir bilgiyi tekrar edebilmesi için, o bilginin çocuk için yeni olması gerekir. Çocuk bildik konuları, daha önce tekrarı yapılmış konuları bir kez daha tekrar etmeye daralır. Bunalır… Bu nedenle, eğitimciler bilginin eskimemesine önem vermelidir. Başlanmış fakat henüz tam öğrenilmeden sonlandırılmış bilgiler eskimiş bilgilerdir.
İşte tam da burada, yani bilginin eskitilmesi veya tamamlanması noktasında, öğrenme yöntemlerinin ikiye ayrıldığını görüyoruz.
1-Spiral Öğrenme: Öğrenilen bilgi kendi içinde değil, “zaman” içinde tekrar edilmesidir. Örneğin, matematik dersinde toplama-çıkarma tam öğrenilmeden, çarpma işlemine geçilmesi… Ve bir sonraki sene toplama-çıkarmanın bir kez daha tekrar edilmesi… Sonraki yıl bir kez daha aynı konunun tekrar edilmesi, spiral öğrenmedir. Spiral öğrenme bilginin eskimesine yol açan bir öğrenim şeklidir.
2-Basamaklı Öğrenme: Bu öğrenme şeklinde çocuk bir konuyu tam öğrenmeden bir sonraki konuya geçmez. Çocuk her merdiven basamağında o basamağa ait bilgiyi “tam” elde edinceye kadar “kendi kendine” onlarca kez tekrarlar yapmasına izin verilir. Örneğin, matematik dersinde toplama-çıkarma tam öğrenilmeden çarpmaya geçilmez. Bu sayede çocuk her şeyi yarım yarım bilmektense, tam bildiği konulardan elde ettiği GÜVEN DUYGUSU ile sonraki öğrenmelerin motivasyonunu elde eder.
Eğitimde geri kalmış ülkeler genellikle “Sprial Öğrenme” metodu uygulayan ülkelerdir. Basamaklı Öğrenme modern eğitimlerin öngördüğü öğrenme yöntemidir.
İşte bundandır ki, bir eğitici, öğrencisinin bir konuyu tam öğrenip öğrenmediğini takip etmeli, tam öğrenilmemiş konuların tamamlanması için çaba sarf etmeli. Hiçbir öğrenci yarım kalan bilgi ile bir sonraki öğrenmelere adım atmamalıdır.
Bütün bunlar zihnimden gelip giderken, karşımda konuşan delikanlıyı dinliyordum. Çocuk, kendince bir anlatım ile tam da bunlardan bahsediyordu. Bir konunun tam öğrenilmeden bir sonraki konuya geçilmesi… Bir sonraki konunun ne olduğunu dahi bilmeden sürekli tekrar edilmesi öğrenmeye karşı içsel bir tepki oluşturmuştu kendisinde.
Bu tepkiyi aşabilmenin yolu, çocuğun bir süre dinlendirilmesi, içsel tepkinin azaltılmasıdır diye tavsiyede bulundum aileye. Yeniden başladığında ise, spiral öğrenmeye değil, basamaklı öğrenmeye dikkat edilmesini önerdim.
Yazarın 13 Ocak 2015 tarihli yazısıdır
Başarının üç temel motivasyonu
Başarının temelinde “heves” vardır. Heves, iç motivasyondur. Kaçtığında “tükenmişlik” başlar.
Günümüz çocuklarının eğitim başarısızlıklarının temelinde “öğrenme hevesinin kaçması” vardır.
Heves, merak duygusunun bir ürünüdür… Merak yoksa heves olmaz.
Bir eğiticinin başarısı, öğrencisinde uyandırdığı merak kadardır.
Merak, mizaçtan mizaca değişir.
Bazı çocuklar, tabiattaki yaşama meraklıdır, bir kırkayaklı böcek gördüklerinde merak duygusu tetiklenir, onu incelemek ister… Bazıları, müziğe meraklıdır, ince tınılar arasında farklılığı hissettikçe heyecan duyar.
Matematik dersi anlatan bir eğitici, tabiata karşı meraklı öğrencisine, kırkayaklı böceğin ayaklarını birlikte sayarken sayı saymayı öğretebilir… Coğrafya hocası, müziğe meraklı öğrencisine, farklı kültüre ait müzik türlerini dünya haritası üzerinde tanıtırken, ülkelerin coğrafi konumlarını öğretebilir.
Her ne kadar merak, öğrenmenin temel motivasyonu olsa da “merakın hevese dönüşmesi” sevecen bir eğiticinin çocuğun “denemelerine izin vermesi” ile mümkündür. Zira çocuk, merak ettiği işi, kendisinin de yapabileceğine inanırsa, “heves” başlar.
Öğrencilerinin heveslerini kaçırmak istemeyen bir eğitici, “öğrenme çıtasını kısa aralıklı tutmalı”, büyük ve uzak hedefler vermemelidir. Çocuğun, her bir öğrenme basamağını “küçük adımlarla” ve “başarma hazzını” tada tada çıkmasına izin vermelidir.
Beklenti çıtası yükseltilmiş, öğrenme halkaları kopmuş, bir önceki öğrenmeleri tamamlamadan bir sonraki öğrenmelere geçmiş çocuklarda “heves” olmaz.
Heves, her ne kadar öğrenmede temel bir işlev görse de, geçici bir motivasyondur. Kalıcı öğrenme, hevesin, “istek”e dönüşmesi ile mümkündür.
İstek, heves edilen işin, “atık duygusal enerjisi” ile oluşan öğrenme gücüdür.
Yazmayı yeni öğrenen bir çocuğun yazma hevesi 2 sayfa ise, eğitici “istersen bir sayfa kadar yazabilirsin” diyerek ona “hevesinden daha az bir görev” verirse, 1 sayfa yazma işini tamamlayan çocuğun kalan enerjisi, onu 1 sayfa daha yazı yazmaya teşvik eder… İşte, çocuğun “kendi isteği” ile yazdığı bu 1 sayfa, onun “kendi başına yapabilmekten kaynaklanan GÜVEN DUYGUSUnu” oluşturur. Öğrenme motivasyonunun son halkası, yapabileceğine “inanma” ve güvendir.
Bir işi yapabileceğine inanmayan kişi, o işi yapmaya istekli olmaz.
Yaşama sevinci tükenmiş, mutsuz ve kendi ile barışık olmayan, öğrencisine “insan olmaktan kaynaklanan bir eşitlik” ilkesi ile yaklaşmayan, sınıf ortamını baskıcı bir ruh hâli ile hapishaneye çeviren eğiticiler, öğrencilerinde, öğrenmeye karşı ne merak ne de istek uyandırır. Böylesi eğiticilerin, çocuğu “dış motivasyonlarla” manipüle ederek eğitimi sürdürmek zorunda kaldıkları da bir gerçektir.
En masum dış motivasyon, çocukları birbiri ile yarıştırmak veya mükafata alıştırmaktır.
Merak duygusunu yitirmiş çocuklara “ödevini kim erken bitirirse ona çikolata vereceğim” denildiğinde, onların enerji dolu bir hâl ile yeniden canlandıklarını görürsünüz… Böylesi çocuklar, yeni şeyler öğrenmenin verdiği “dingin bir heves” ile değil, çikolata alabilme, öne geçme veya geride kalmama hırsı ile ödevlerine saldırırlar.
Hırs, dış motivasyondur, başarıyı artırsa da kişilik gelişiminin önündeki en büyük etkendir.
Narsist Kişilik Bozukluğu sürecinin temel enerji kaynağı hırstır.
Çocukta hırs arttıkça, başarısızlıklar karşısında psikolojik yıkım da o kadar artar.
Eğiticiler, kendilerine emanet edilen masum çocukları çikolata hırsı ile birbirleri ile yarıştırmak yerine, Allah’ın her insanın özünde yarattığı “merak, heves, istek” duygularını harekete geçirmeli ve kalıcı öğrenmeyi her çocuğun hakkı olarak kabul etmelidir...
Yazarın 02 Mart 2015 tarihli yazısıdır
Eşyaya nüfuz etme ihtiyacı ve para biriktirme
Gelişimin en belirgin özelliği, “eşyaya nüfuz etme” çabasıdır.
Erken çocukluk döneminden itibaren çocuk, gördüğü her “yeni” eşyayı merak eder, tanımak ister. Çocuğun eşyayı tanıma çabası içsel bir “ihtiyaçtır.”
Eşyaya nüfuz etme ihtiyacı içindeki çocuk, daha erken yaşta “inatçı bir direnişle” evin içindeki eşyalara yönelir, kendi yöntemi ile eşyaları tanımaya çalışır. Eline alır, ağırlığını algılar… Ağızına alır, tadını hisseder… Yere vurur, çıkardığı sesi ve sertliğini tanır… Kaldırır atar, kendinden kopup gidişin verdiği garip heyecanı tadar…
Eşyaya nüfuz etme ihtiyacını karşılamış çocukta, eşyanın hâllerini öğrenmiş olmak ve eşyaya güç yetirebilmekten kaynaklanan “GÜVEN DUYGUSU” gelişir.
Aşırı mükemmeliyetçi ebeveynlerin koydukları kurallar, çocuğun eşyaya nüfuz etmesini zorlaştırır. Çocuk bir yandan, içsel bir yönelişle eşya ile haşir neşir olmak, ona hükmetmek, onunla barışık olmak için çaba harcarken, diğer yandan, ebeveyninin “dağıtma, dokunma, elleme” tavırları ile iç çatışma yaşar.
Bundandır ki engellenen çocuk, agresif olur.
Gece korkularının en belirgin sebeplerinden biri de çocuğun eşyaya nüfuz edememiş olmasıdır. Böylesi çocuk, yatmak için odasına girdiğinde, eşya, sanki onun üstüne üstüne gelir. Perdelerdeki desenlere bakar korkar… Duvarlarda garip insan suratları algılar… Masasının üzerindeki oyuncak ayıcık canlanacakmış gibi endişeye kapılır…
Eşyaya nüfuz etmesi engellenmiş çocuk uykuya dalmakta zorluk çeker. Her ne kadar kendi odası olsa da anne babasının yanında yatmayı tercih eder.
Erken çocukluk döneminden itibaren çevresindeki eşya ile tanışmasına fırsat verilmiş, “eşyanın hâllerini” tanımasına rehberlik edilmiş çocuklarda “güven” duygusu oldukça belirgindir…
Bu çocuklar, kendi odalarında yatmakta zorluk çekmez… Duvarlar üstüne üstüne geliyor gibi hissetmez… ‘Perdenin üzerinde bir adam var sanki’ diye korkmaz… Yatağın altından biri elini uzatacak gibi ayaklarını kenara çekmez…
Çocuğun “eşyaya nüfuz etme” çabası, sadece engellenme hâlinde değil, ihtiyacı olmayan eşyalara nüfuz etmesine izin verdikçe de anormal davranışlara yol açar.
Örneğin, birçok ebeveyn, harçlıklarını biriktirip oyuncak alsın diye çocuklarına kumbara alır. Böylece çocuğunun tasarruf sahibi olacağını, parasının kıymetini bileceğini düşünür.
Hâlbuki 12 yaşından önce çocuklara, bir eşya alsın diye para biriktirmeyi teşvik etmek, anormal davranışı tetikleyen bir “iyi niyet” yanılgısıdır.
Zira çocuğun para biriktirme ihtiyacı yoktur.
Çocuğun nüfuz etmesi istenilen eşya, bir birikinti ile çoğalıyorsa, çocuğun eşyadan vazgeçecek “iradesi” zayıflar, “hırsı” artar.
Bundandır ki teknolojik oyunlar genellikle “puan, altın, para” birikintisi üzerine kurgulanarak oyuncunun kendinden vazgeçmesini zorlaştırırlar.
Birçok anne baba, kumbarada biriken paradan çocuğunun vazgeçemediğinin, o çok istediği oyuncağa biriktirdiği parayı veremediğinin şahidi olur… Bu durumdaki çocuk, birikintiyle kurduğu bağ ile çok istediği oyuncak arasında çelişkiye düşer.
Anne babalar, çocuğun biriktirdiği paradan bir gün 1 ekmek parası için 1 lira istese, çocuğun “hayır vermiyorum” diye karşılık vermesi çok doğaldır. Ve bunu söyleyen çocuk ne cimridir ne de parasına sahip çıkıyordur… O, ancak, çocukluk döneminin en belirgin özelliği olan “eşyaya nüfuz etme ihtiyacının” bir iyi niyetli yanılgı ile birikintiye yönlendirilmiş olmasının çelişkisi içindedir.
Bununla birlikte, ebeveynler, “iyi rehberlik edebilirlerse”, 12 yaşına kadar olan çocuklarına, kendi için değil, ihtiyacı olan birine vermek için “bağ kurmadan birikinti oluşturmayı” öğretmeleri gelişime katkı sağlar.
Böylece çocuk, bağ kurmadan oluşturduğu birikintiyi, sahibine verirken, hem iyilik yapmanın hem de “vazgeçebilmekten kaynaklanan hazzın” gününe erişir...
Yazarın 21 Nisan 2015 tarihli yazısıdır.
Kardeş çatışmaları ve birkaç çözüm önerisi (2)
Kıskançlığın temel özellikleri şunlardır:
1-) Kıskançlığın kökeni “kaybetme korkusu”dur. Kişi, sahiplendiği bir “değeri” kaybedeceği hissine kapıldığında davranışları anormalleşir. Kimi zaman ortamı terörize edip bağırır çağırır, kendine ya da başkalarına zarar verir. Kimi zaman da tam tersi içe kapanır, küser, çekilir bir kenara sessizleşir. Ortaya konulan anormal davranışların amacı, kaybı önlemektir.
2-) Kıskançlık “aklın” değil, “duygunun” ürünüdür. Çözüm “mantıkta” değil, “duyguda” gizlidir. Akıl ikna edildikçe değil, kişi kendini güvende hissettikçe kıskançlık azalır.
3-) Kıskançlık her insanda var olan “pasif duygudur”, uyarıldığında aktifleşir.
Bu bilgilerden yola çıkılarak kardeş kıskançlıklarının çözümünde şu üç sorunun cevabı aranmalıdır:
-Hangi davranış kıskançlığı uyandırdı?
-Neyi kaybetme korkusu yaşıyor?
-Yeniden güven için ne yapılmalı?
Bir örnek verelim:
4 yaşındaki kızlarının yeni doğan kardeşini aşırı kıskandığı için yardım almaya gelmişti bir anne baba. Zaten doğumdan önce böylesi bir şeyin başlarına geleceğini düşündükleri için oldukça kaygılılarmış. Ve korktukları başlarına gelmiş. Kıskançlık göstermesin diye kardeşinin ona bir oyuncak getirdiğini söylemişler ama ne çare. Daha ilk gün, anormallikler başlamış kızlarında. Vurup kaçmalar… Yılışık davranışlar ve sonunda “istemiyorum ben onu” diyerek ortalığı velveleye vermeler…
Bu aile ile görüşürken, yukarıdaki üç sorunun cevabını aradık…
1-) Hangi davranış kıskançlığı uyarmıştı? Doğum öncesinde anne baba sürekli konuşarak aslında kaygı uyandırmışlardı kızlarında… Çocuk, ikna edici konuşmaların ne anlama geldiğini tam anlamlandıramamış ve fakat anormal bir şeyler olacağını sezinlemişti. Kardeşi dünyaya geldiğinde ise anne babasının hastaneden bir hediye ile dönmesi ve kızlarına “bak kardeşin sana bu hediyeyi aldı” demesi kıskançlığı pekiştirmişti. Zira 4 yaşındaki bir çocuk, henüz ayağa kalkamayacak kadar hareketleri kısıtlı olan bir bebeğin kendisine hediye alamayacağını iyi bilir. Ebeveynin söylediği bu “yalan” çocuğun kaygısını artırmıştı. İlerleyen günlerde annesinin sürekli bebekle meşgul olması, çocuğun kaygılarını haklı çıkarmıştı, anne sevgisi yön değiştiriyordu…
2-) Çocuk neyi kaybetme korkusu yaşıyordu? Cevabı basitti, anne kaybı.. İlgi ve sevgi kaybı… Bu kaybı önlemek için çocuk “istemiyorum ben bunu” diyerek ortamı terörize ediyordu.
3-) Yeniden güven kazanabilmesi için anne babanın atması gereken üç adım vardı:
a- Ebeveyn geçmiş yanlışlarını “itiraf edip” çocuktan özür dilemeliydi. Bunun için, bebeğin kendisine “hediye gönderdi” yalanını düzeltmek, doğum öncesi aşırı ilginin ve ikna edici konuşmaların neden yapıldığını izah etmek, kendilerinin kaygılı olduğu için bu konuşmaları yaptıklarını anlatmak gerekiyordu.
b- Çocuğun doğum öncesi “statüsünü korumak”. Kardeşi dünyaya gelmeden önce anne baba ile birlikte yaşarken şimdi kardeşi ile birlikte anılıyor olması çocuk için bir statü kaybıydı. Doğum öncesi düzenin devam etmesi için, çocuğun anne baba ile birlikteliği devam etmeli ve kardeşe bu üç kişi birlikte bakım vermeliydi…
c- Çocuğun GÜVEN DUYGUSU kazanabilmesi için ebeveynin bütün “suni” davranışlardan sıyrılıp “doğal” olmaya gayret etmeleri gerekirdi… Ne kardeşini gizli emzirmek ne de o yokken sevmek doğaldı… Çocuğun, kardeşinin sevilmesinden de keyif alabilmesi için, sevgilerin açıklıkla sergilenmesi gerekirdi…
Haftaya kardeş kıskançlığını farklı örneklerle analiz etmeye devam edeceğiz...
Video Kategorisinde “GÜVEN DUYGUSU” Kelimesinden “8” Adet Bulunmuştur.
Pedagoji Okulu- Çocuklarda Öfke Kontrol Bozukluğu ve Çözüm Önerileri
VİDEONUN İÇERİĞİ:
02.18: Ruhsal Bozukluk
13.42: Öfke duygusunun yönetilmesi
57.12: Öfkenin dengeli hale getirilmesi için çözüm önerileri
01.15.30: Öfke kontrolünde etkin rol oynayan yetişkinin kendi öfkesini yenmesi
01.33.01: Pedagoji toplumsal duyarlılık işidir
SORULAR VE CEVAPLAR
01.38.57: 5 aylık oğlumuz var. Gece dört beş kere ağlayarak uyanıyor, annesini emmeden sakinleşmiyor, ne yapmalıyız?
01.40.15: Çocuğum bir yaşında, istediği olmadığı zaman ağlayıp saldırıyor ne yapmalıyım?
01.41.17: Ailede şiddet gören çocuklar, sınıfta bahsettiğiniz tekniklerle baş edemiyoruz. Kural tanımayan çocuklarla nasıl yaklaşabiliriz?
01.43.01: Hocam kızım dört buçuk yaşında, korkuları başladı. Babasına bir şey olacak mı diye soruyor, normal mi?
01.44.00: Hocam, kızım sekiz aylıkken odasını ayırdım, şimdi 14 aylık oldu. İşte sizi dinledikten, çok erken ayırdığımı anladım, ne yapmalıyım?
01.44.38: Merhaba, çocuğum üç yaşında, sebepsiz yere ağlamaya başlıyor ve bu dakikalarca susmuyor nedeni ne olabilir?
01.45.12: 20 aylık oğlumuz var, sabahları işe giderken çok zor ayrılıyoruz, benimle gelmek istiyor. Ne tavsiye edersiniz?
Pedagoji Okulu- Mahremiyet Eğitimi 2
VİDEONUN İÇERİĞİ
MAHREMİYET EĞİTİMİ - 2
01.16 - 19.26: MAHREMİYET EĞİTİMİ ÇOCUĞU KORKUTMA EĞİTİMİ DEĞİLDİR
19.27 - 28.56: KİŞİNİN KENDİNİ DEĞERLİ HİSSETMESİ ONU TACİZDEN KORUR
28.57 - 47.30: KIZ ÇOCUKLARININ ROL MODELİ ANNESİDİR
47.33 - 1.03.59: TACİZ BİR HİS BULAŞTIRMADIR
1.04.00 - 1.19.00: TACİZCİYİ UZAKLARDA ARAMAYIN
SORULAR VE CEVAPLAR
1.21.52 - 1.23.19: Kardeşler arası mahremiyeti nasıl sağlamalıyız?
1.23.21 - 1.27.33: Okul öncesi öğretmeniyim öğrencilere mahremiyet eğitimini nasıl anlatmalıyım?
1.27.36 - 1.28.28: Hocam iki yaşındaki çocuğun çekingenliğini nasıl yeneriz?
1.28.30 - 1.29.29: Üç yaşında kızım var evde televizyon kullanmıyoruz, internetten video izliyoruz fakat her gittiğimiz yerde televizyon izlenmekte ne yapmalıyız?
1.29.10 - 1.31.22: 0-6 yaş döneminde öfkeye maruz kalan çocuğun pasif öfkeye kapıldığını nasıl anlarız?
1.31.31 - 1.32.31: Dört buçuk yaşındaki kızım hastahanede sedyede yatan erkek gördü resmini çizdirdim…
1.32.56 - 1.34.47: Tacize uğrayan çocuğu aile nasıl farkeder, bu kadar hassas konuda nasıl davranmalı, çocuğa nasıl yaklaşılmalı?
1.34.54 - 1.35.28: Dördüncü sınıfa giden kızımız evde ve okulda tek başına duramıyor, yanında yetişkin olmadığı zaman korkuyor?
1.35.31 - 1.36.49: Beş yaşında iki kız çocuğu birbirlerine vurdular diye müdürün yanına götürüp müdürün yanına götürüp kızması doğru mudur?
Pedagoji Okulu- Evlilikte Eşlerin Birbirine Bağlanması
VİDEONUN İÇERİĞİ:
EVLİLİKTE EŞLERİN BİRBİRİNE BAĞLANMASI
01.11 - 03.38: Çocuk eğitimi yoktur, anne baba eğitimi vardır.
04.05 - 07.30: Erkek ve kadın eşit midir?
07.33 - 09.20: Evlilik ayrı bir şey, aile olmak ayrı bir şey..
09.23 - 13.45: Birey olmadan ait olmak edilgen olmak demektir.
14.00 - 19.40: GÜVEN DUYGUSU..
19.40 - 30.10: Evliliklerde aile toplantılarının önemi..
30.35 - 34.24: Evliliklerde sevginin ifade edilmesinin önündeki kültürel engeller
34.43 - 41.48: Şeffaflık
42.52 - 44.18: Kadın da erkek de insandır
44.28 - 47.56: Evlenmeyi düşünen gençlere neler tavsiye edersiniz?
48.00 - 50.13: Evliliklerde Savunma Hali
50.16 - 54.32: Evliliklerde ekonomik paylaşım nasıl olmalıdır?
55.53 - 58.25: Eşlerin kendilerine kişisel zaman ayırmaları hangi ölçülerde olursa sağlıklı olur?
58.30 - 1.00.07: Eşlerin anneye bağımlı olması
1.02.00 - 1.09.14: Evliliklerde Mahremiyet
Pedagoji Okulu- Edinerek Öğrenme
VİDEONUN İÇERİĞİ
EDİNEREK ÖĞRENME
01.03 - 03.48: Çocuğun Eğitilirken Öğütülmesi
03.50 - 14.38: Ayı Terbiyecisi ve Çocuğu Ceza ile Terbiye Etme
14.40 - 26.32: Öğrenme Çeşitleri
26.33 - 42.00: Öğrenmenin Üç Boyutu
42.02 - 51.40: Eğitimcinin ve Eğitim Ortamının Edinmeye Katkısı
51.42 - 1.06.35: Öğrenmek için Merak - Heves - İstek
1.06.40 - 1.08.20: Pedagoji Toplumsal Duyarlılık Gerektirir.
1.10.27 - 1.14.07: Sınıf İçerisinde Öğretilmesi Gereken En Önemli Kural '' SINIRLARDIR.''
1.14.11 - 1.15.34: Öğretmenin Çocuğun Ödevini Beğenmediği için Yırtması Bir İnsanlık Kusurudur.
1.15.38 - 1.16.53: Okullarda Küfürlü Konuşan ve Problem Davranış Gösteren Çocuklar var. Ne Yapmalıyım?
1.16.54 - 1.20.09: Çocukların El Yazısı Yazmaya Zorlanması
1.20.10 - 1.20.45: İçe Kapanık Öğrencim Var. Ne yapmalıyım?
1.20.47 - 1.21.40: Sözlü Not Neye Göre Verilmeli?
1.21.48 - 1.27. 53: Eğiticinin Eğitilmesi
1.28.25 - 1.28.52: Her Çocuğun Öğrenme Hızı ve Şekli Farklıdır.
1.29.01 - 1.29.50: Yetişkin Edilgen Çocuk
1.29.52 - 1.30.52: Çocuklarda Pazartesi Sendromu
1.31.35 - 1.32.23: Çocuk ve Erganler Neden İnternet Oyunlarına Fazla Zaman Ayırırlar?
1.35.12 - 1.36.15: Disleksi Teşhisi Konulan Çocuğa Nasıl Yaklaşmalıyız?
Pedagoji Okulu- Evlilikte Sınırlar ve Aile Büyüklerinin Rolü
VİDEONUN İÇERİĞİ:
AİLE İÇİ YAPI:
00.33: Çocuğun yataktan ayrılma dönemi ve ailede sınırler konusu işlenecektir.
01.53: Bir evliliğin aileye dönüşmesi için üç temel unsur vardır; şeffaflik, güven, mahremiyet
04.47: Evlilikten öncesi icin mutlak şeffaflık yoktur. Kişilerin kendi duygularını yönetebilmesine göre aile içi bir terazi olmalıdır.
08.08: Evlendikten sonra mutlak şeffaflık olmalıdır.
10.47: Aile içi şeffaflık olmazsa ailenin temeli güven bozulur.
11.14: Eşler mutlak güven icinde birbiri ile bağlanması gerekir. Güven duygusu zedelenirse aile içi iletişim bozulur.
19.31: Eşler birbiri ile paylastiklari konulari, duyguları başkaları ile paylaşmaması gerekir; buna mahremiyet daralması denir. Ve eşler arasında bağlanma gerçekleşir.
26.05: Obsesif Kompulsif Bozukluk oluşmasının sebeplerinden biri de ince ayrıntılara doğru odaklanması ile olur.
32.20: Eşlerin başkası ile esleri hakkında paylaşması ile mahremiyet genişlemesi olur, aralarına soğukluk girer.
49.21: Çocuk 2 yaş sonrasında emme kesildikten sonra 3,5 - 4 yaşında kadar anne ile aynı odada kalmalıdır.
Pedagoji Okulu- Sezon Finali
VİDEONUN İÇERİĞİ:
07.30 - 27.59: SEZON FİNALİ ÖZETİ:
SORULAR VE CEVAPLAR
29.37 - 45.40: Merhaba hocam lise 2.sınıfa giden oğlum kendini yetersiz hissediyor, derslerde başarılı olacağına inanmıyor ne yapmalıyım?
45.00 - 47.14: Hocam, 14 aylık var, eşim şehir dışında çalışıyor 3 ayda bir görüşe biliyoruz. Eşim kızımla elinden geldiği kadar ilgileniyor ,fakat alacağı duyguların eksikliğini en az yaşaması için ne yapabiliriz?
47.20 - 50.30: Hocam 6 yaşındaki oğlum 1 aydır yetişkinlerden çekiniyor, bir yetişkin oğluma bir şey sorduğunda, korku ve endişeye kapılıyor ve esniyormuş gibi ağzını açık tutuyor ağzını açmasa bile yüzünden hüzünlü olduğunu anlıyorum. Ne yapabilirim?
58.05 - 01.01.00: 6 yaşındaki oğluma karşımda değerli bir birey gibi yaklaşıp kendisini ilgilendiren konularda, kendi kararlarını vermesine imkan tanıyordum.
Pedagoji Okulu - Eşduyum nedir, eşduyum ne zaman zarar verir?
VİDEONUN İÇERİĞİ:
02.36: Hocam, eşimin birşeye canı sıkıldığında ya da benim ile tartıştığı sırada kenara çekiliyor, morali çok bozuk oluyor. Ben o kenara çekildiği sırada ne yapacağımı bilemiyorum. O zamanlarda çocuklar ile ilgileniyorsam, işlerimi yapıyorsam eşim onunla ilgilenmediğimi söylüyor. Ben sinirliyim oysa sen gülüp eğleniyorsun diyor. Eşim kendi gergin olduğu sırada benimde aynı duygusunu yaşadığımı hissettiğinde kendisini iyi hissediyor. Eşim bir duygu yaşadığında o duyguyu yaşamıyorsam beni önemsemiyorsun diyor. Bunun doğrusu ne acaba? Ben onarım sürecimden önce eğer eşim bir kenara çekilmiş ise bende gidip yatıyordum, bu halim eşime iyi geliyordu ama ben eşim mutsuzken çocuklar ile oynamaya devam ettiğimizde ,eşim sinirlenip ne yapmaya çalışıyorsunuz diyordu. Birgün bu durumu konuştuğumuzda eşim benimle aynı duyguyu yaşamadığında beni umursamadığını düşünüyorum. Bende eşime peki bende mutsuz olduğumda benim mutsuzluğum mu huzur veriyor sana dediğimde, aslında bunu hiç düşünmemiştim, sanki aynı duyguyu yaşadığımızı hissettiğimizde gerilimim azalıyor dedi.
Bu doğru bir bakış açısı mıdır? Adem Güneş’in bu deneyime bakışı: 06.35
Bu beklenti bir patolojidir. Birey kendini kötü hissettiği sırada kendisini sevenlerin kötü hissetmesini gözlem altına alıyorsa, kendi değerini kendisini mutuz hissettiği kadar karşı taraftakininde mutsuz hissetmesine üzerinde değer arıyorsa bu duygu sorunlu bir duygudur.
08.13: Her duygunun insan bedeninde bir görünürlülüğü vardır.
09.07: Çocuk kendi duygusunu, annesinin simasında görmeye başladığı an kendisini değerli hissediyor.
10.43: Yetişkinlik döneminde aynı duyguyu karşı tarafa yaşatmaya çalışmak bireye yapılabilecek en büyük eziyettir.
11.42: Yetişkinlik döneminde birey kendini iyi hissetmediğinde eşine dönerek ‘’Sevgili eşim şuan kendimi iyi hissetmiyorum, biraz daralıyorum, lütfen sen kendini iyi hisseder misin?’’ ‘’Ben kendimi toparlayana kadar sen kendini düşürmesen olur mu? demesi gerekir.
12.33: Çocukluk döneminde GÜVEN DUYGUSUnu annesinden alamayan bireyler ,etrafındaki kişilerin kendisi ile aynı duyguyu yaşayarak güvende hisseder.
15.11: Birey, elleri ayakları tutmaya, yürümeye başladığında ve kendi zihnini kullanmaya başladığında kendi kötü duygularının öteki tarafından da aynı şekilde kullanılıyor olmasına karşı çıkması lazım. Şuan kendimi kötü hissediyorum sen kendini toparlar mısın canım diyebilmeli.
15.44: Çocukluk döneminde anne ile eş duyumu deneyimlemekte zorlanmış bireyler şimdi kendilerini güvende hissetmek için kendi duygusunun aynısını ötekinde de görmeyi sağlar.
16.03: Bu durum kötü kimyanın aile içerisinde insanların bir arada olmasını sağlayabilir ve aynı duyguyu yaşattığı için güvende hissettirebilir. Ancak topluca çöküşü bir araya getirir. Hayır. Bireyin ve karşı tarafın ihtiyacı olan şey iyi hissettirmektir.
17.32: Evliliğin en temel prensiplerinden biri, eşlerin birbirlerine kendilerini iyi hissetmelerine yardımcı olmaktır.
17.56 - 23.47 dakikaları arasında: Evlilikte çıkan tartışmaların hangi yollar ile çözümlendiği önemlidir… (ortamı düzeltme çabaları, duyguları yönetme, iyi hissetmeye yardımcı olmak..)
24.05 - 26.21 dakikaları arasında: Eş duyum ne demek?
SORULAR VE CEVAPLAR
35.53 - 48.30: 4 buçuk yaşında bir oğlum var. Yaklaşık 2 aydır istediği olmadığında öfkeleniyor, bağırıyor, vurma eğilimine geçiyor. Sakin karşılasamda kızsamda yapmaya devam ediyor. Bu davranışı yapmak istiyor gibi adeta. Babasıyla oyun oynarken bir mızıkçılık yapıyor ve aynı davranışları sergiliyor. Mesela birgün 30’a kadar sayıları saydı ve onu tebrik etmek istedim. Ben 30’u sevmiyorum, istemiyorum diyerek öfkelendi. Daha sonra suçluluk hissedip beni affetin mi diyor. Hemen hemen her gün bunu yaşıyoruz. 2 haftadır yeniden bağlanmayı yapmaya başladım. Öfkesi azalmaya başladı fakat vurmaya devam ediyor. Özellikle vurma davranışı ile ilgili ne önerirsiniz?
50.05: 7 ve 4 yaşında iki tane oğlum var. Yeniden bağlanma sürecindeyim yaklaşık 1 aydır birlikte yatıyoruz. Göz ve ten temasımızı kurduk. Oyun konusunda çocuklarım çok doyumsuz. Yemek yapma, namaz kılma, tuvalete gitme. Sabah uyandığımızdan akşam yatana kadar oyun oynamak istiyorlar. Yeniden bağlanma sürecinde oyun oynamalara sınırlandırma getirebilir miyim? Hiç olmadık şeyler istediklerinde hayır demek süreci etkiler mi?
58.05: Yeniden bağlanma süreci ile çocuklarıma verdiğim zararı onarabilir miyim? Yeterli olur mu?
Pedagoji Okulu - Değersizlik Duygusunun Yetişkinlikteki Görünürlüğü Nasıldır?
VİDEONUN İÇERİĞİ:
01.56: Çocukluk döneminin en önemli özelliği his edinimidir.
03.21: Hassasiyet ne demek?
03.40: Çocukluk yıllarında edinilmiş hislere köken hisler diyoruz. Köken his nedir?
04.00: 4 temel köken his: Değersizlik, Suçluluk, Yetersizlik ve Güvensizliktir.
04.18: Eğer bir bireyin çocukluk döneminde 4 temel histen bir tanesi oluşmuşsa dışarıdan aldığı dürtü ile bu 4 köken hislerin birden bire uyanır. Örneğin..
05.49: Bireyin en zor keşfedebildiği his değersizlik hissidir. Değersizlik hissini anlayabilmek…
07.18: Ebeveynlerin yapması gereken değerlilik duygusunun sürdürülmesini ve geliştirilmesini sağlamaktır.
10.28: Çocuk değerlilik algısını yetişkinlerin kendisine olan davranışları ile geliştirir.
12.14: Değersizlik duygusu, çocuğun simasının yavaş yavaş çökmesine, yaşama sevincinin azalmasına, olumsuz duyguların yönetilememesine neden olur.
13.09: Çocuğun değerlilik duygusu ile başlayan serüveni, yavaş yavaş kaybolmaya başlarsa problem burada başlar. Birey, elinde kalan değerlilik duygusunu benlik algısı olarak algılamaya başlar. Bu ne demek..?
16.11: Çocuğunun değerliliğini kaybetmesinin iki nedeni vardır. Bu ne demek..?
18.21: Aktif olarak çocuğun değerlilik hissinin devam ettirilmemesi: İlgisizlik, yetişkinin çocuğu ihmal etmesi..
21.11: Çocuklukta zarara uğramışlığı anlamak için şunu soruyorum: Çocuklukta değerlilik hissini destekleyen bir ebeveyn tutumu oldu mu?
22.50: Yetişkinlik dönemindeki bireyin çocukluğum normaldi yanılgının kökeni nedir?
24.20: Kendini ne kadar değerli hissediyorsun? Değerlilik hissinin karşılığı…
25.10: Bireyin, değerlilik hissi ne kadar azsa iç çatışmaları o kadar fazladır. Bu durum neyi anlatıyor…?
26.45: Değerlilik hissi, kendiliğinin haricinde bir duygunun ürünü olarakta karşımıza çıkabiliyor. Bu ne demek?
27.13: Çocuk suçlandıkça kendini değersiz hisseder…
28.26: Aşağılamalar, çocuğun içerisindeki değerlilik duygusunun kaybolmasına , değerlilik hissini kendi içerisinde tutabilmek için tepkiselleşmesine neden olur.
29.13: Değersizlik hissi içerisinde olan çocuk yetişkinlik döneminde ne yapar…?
31.24 - 32.49: Çocukluk yıllarında değerlilik duyguları desteklenmemiş bireyler alıngan, kırılgan ve çabuk incinirler.
33.05: Bireyin, değersizlik duygusu ile ilgili anlattığı gerekçeler tamamen doğrudur.
36.12 - 43.05:Çocukluk yıllarında değersizlik hissi yaşamış kişiler (sevilmemiş, ilgilenilmemiş kişiler, değersizlik duygusu desteklenmemiş kişiler) yetişkinlik yıllarında bir sevgi ile karşılaştıklarında kendilerini değersiz hissederler. Neden…?
SORULAR VE CEVAPLAR
58.16: Hocam, çocuğum çekingen bir çocuk. Ortama girdiği zaman önce GÜVEN DUYGUSU almak istiyor, güveni alırsam yavaş yavaş kendisini gösteriyor. Bu küçüklükten beri hep böyleydi. Çocuğuma davranış eğitimini nasıl sağlayabilirim. Örneğin, bir ortama giriyoruz, birinin dikkatini çekmek istiyor. Dil çıkarıyor, vuruyor, kaçıyor. Çocuğuma bunu bu şekilde değil de kendini daha güzel daha anlaşılır bir şekilde ifade etmesini nasıl sağlayabilirim? O davranışları yaptığında o an kenara çekip uyarmalı mıyım? Yoksa gece sohbetlerimiz var yaklaşık 45 dk sürüyor orada mı konuşmalıyım?
1.11.04: 4 buçuk yaşında bir oğlumuz var. Oyunlarda her zaman kazanmak istiyor, kaybetmeye hiç tahammülü yok. Bu zamana kadar oyunlarda kazanmasına hep müsade ettim fakat arkadaşları ile oynadığı zamanda ağlıyor ya da oyunlara katılmayı istemiyor. Mesela saklambaç oynanıyorsa beni sobelerler diyor ve oyunu izlemeyi tercih ediyor. Problem mi bilmiyorum ama 4 buçuk yaşında olduğunu kabullenmiyor, 12-13 yaşındayım diyor .Ara sırada ben Allahtan daha güçlüyüm ve büyüğüm diyor. Ben nasıl yaklaşmalıyım, bunların altında yatan nedenler ne merak ediyorum.
1.21.07: Hissi hissetme egzersizinde, kalp sesimi dinlerken, dışarıdan gelen sesleri duymamak için kulaklık takıyorum. Ancak onu kullanınca kalbimin sesini daha net duyar oldum. Yapay bir dinleme yapıyor muşum gibi geldi . Doğal haliyle mi dinlemem daha iyi?
1.25.26: Alınganlık ve değersizlik hissi aynı şey değil midir?
1.26.19: Sevgimizi çocuğumuza nasıl göstermemiz gerekiyor?
1.28.11: Çocukta değersizlik hissini oluşturmamak için nasıl davranmalıyız?
1.28.18: Anlattığınız değersizlik duygusunu yaşayan biri olduğumu fark ettim, içimde derin bir yara olan bir konu hakkında bana yardım etmek amacıyla yaklaşanlara bile çok kırılıp, öfkelenebiliyorum. Ne yapmalıyım?
1.30.35: Yetersizlik hissini yönetmeye çalışırken yerini öfke ve hüzüne bırakıyor, yönetmek için ne yapmalıyız?